ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ TÜRKOLOJİ ARAŞTIRMALARI MERKEZİ

 

Anasayfa | Makale Bilgi Sistemi | Konu Dizini Yazarlar DiziniKaynaklar Dizini | Makale-Yazar Listesi |  Makale Sayısı-Tarih Listesi | Güncel Türkoloji Kaynakçası

MAKALELER

Atatürk Araştırmaları || Çukurova Araştırmaları || Halkbilim || Dilbilim || Halk Edebiyatı || Yeni Türk Dili || Eski Türk Dili
Yeni Türk Edebiyatı || Eski Türk Edebiyatı || Dil Sorunları || Genel || Tiyatro || Çağdaş Türk Lehçeleri

 

Karacaoğlan’ın Şiirlerinin Kültür Kaynakları

Prof. Dr. Erman Artun
Çukurova Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi
Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi.

Çukurovalı Karacaoğlan, 16. yüzyıldan sonra Anadolu’da oluşan, âşık tarzı Türk halk edebiyatının yaygın bir gelenek bırakan, en önde gelen âşıklarındandır. Karacaoğlan’la ilgili değerlendirmelerin yer aldığı kaynaklara baktığımızda birbirine benzeyen kalıp bilgilere rastlamaktayız. Kaynakların verdiği bilgilere göre Karacaoğlan’ın şiirlerinin özelliği “profan” (la-dini) olması, güzelleri ve doğa aşkını anlatması, erotik öğelerle örülü olmasıdır. Kimi kaynaklarda da bu değerlendirmenin aksine Karacaoğlan’ın şiirlerindeki, İslami kültürün gereği kullanılan dini-tasavvufi anlamlı kelimelerden yola çıkılarak, şairin din-tasavvuf halk edebiyatı etkisinde bir âşık olarak değerlendirildiğini görüyoruz. Ancak bu tür değerlendirmeler eksik ve sağlıksızdır. Karacaoğlan’ın şiirlerinden yola çıkarak, çağındaki edebiyatları göz ardı etmeden yapılacak bir inceleme bizi daha gerçekçi bir çizgiye yaklaştıracaktır.

Türk edebiyatı, İslamiyet öncesi Türk edebiyatı, divan edebiyatı, halk edebiyatı ve yeni Türk edebiyatı gibi farklı disiplinlere ayrılarak incelenmektedir. Ancak bu durum bazen karşılaştırmalı bir bakışla bakılmadığında, disiplinler arasındaki ortaklıkların ve benzerliklerin gözden kaçmasına neden olmaktadır. Bilindiği gibi edebiyatımız; İslamiyet öncesi inançlar, mitoloji, İslam kültürü ve tasavvuf, Arap ve Fars dili ve edebiyatları, halk hikâyeleri, menkabeler vb. ortak kültür kaynaklarından beslenmiştir. Bu nedenle çeşitli yönlerden ortaklık ve benzerlik kaçınılmaz olmuştur.

Şairler, güzeli ve güzellikleri anlatmak için canlı-cansız, soyut-somut kavramlardan yararlanarak, benzetme öğeleriyle sevgili ve çevresini anlatırlar. Bu öğeler divan ve halk şiirinin tarihsel gelişimi içinde belli kullanım kalıpları kazanarak klişe mecazlar haline gelmiştir. Göçebe topluluklar içinde yetişen âşıkların şiirlerinde göçebe yaşantısının izleri görülürken köy ve kasaba çevrelerinde yetişen âşıklarda ise çevrelerine ait özelliklerin varlığı dikkat çeker. Divan ve halk şairleri aynı mazmun, mecaz ve benzetme öğelerini küçük değişiklikler yaparak ortaklaşa kullanmışlardır. Benzetme öğelerinin çerçevesini milli kültür düzeyi ve beğenisi belirler.

Karacaoğlan, ortak benzetmeler dışında, kendine özgü benzetmeler kullanmıştır. Divan şiirinden aldığı motifleri geleneğe uygun olarak örmüştür. Karacaoğlan’ın şiir çevresi, klasik edebiyatın şiir çevresinden farklı özellik taşır. O, tabiatı, insanı ve olayları konuşma rahatlığı içinde özgün imgeleriyle anlamlandırır. Çağdaşları olan divan şairleri ve kalem şuarası diye adlandırılan Âşık Ömer ve Gevheri’den kültür çevrelerinin farklı olmasıyla ayrılır. Çağdaşlarının kullandığı benzetme öğelerinden, kelime ve deyişlerden, edebi sanatlardan etkilenmiştir. Onun şiirinde divan şairlerinin havasını, tekniğini ve klasik edebiyat ruhunu bulamayız. Karacaoğlan güzellikleri nitelerken halk edebiyatı dışında divan şiirinden de esinlenmiştir. Bu etkilenmeye taklit diyemeyiz.

Karacaoğlan çevresinden aldığı ilhamları, yaşama sevincini, arzularını duygularını çağdaşlarına göre güçlü ve özgün anlatımıyla işlemiştir. Bu söz ustasının şiirlerinin bütün canlılığıyla günümüzde Çukurova sözlü kültüründe yaşaması, onun ne ölçüde başarılı olduğunun kanıtıdır. Karacaoğlan’ın şiir çevresi Osmanlı aydınının çevresi değildi. O, şiirinin merkezine güzelleri ve bunlara bağlı heyecan ve duyarlılığı koyup çevresini adeta dekor olarak aldığı doğayla beziyordu. Karacaoğlan’ı usta yapan yalnızca güzelleri niteleyip anlatması değildir. O duygusallığı, hayatı algılaması ve anlatımıyla şiirin iç ahengini yakalamıştır. Karacaoğlan’ın şiirinde divan şairlerinin aksine daha çok yaşanmış duyguları anlattığı, gerçekçi olduğunu görüyoruz.

Bilindiği gibi halk ve divan edebiyatı şairleri ozanların milli öze bağlı olmalarına karşın İslami öze bağlıdırlar. Karacaoğlan İslamiyet kültürü ve Tanrı birliğine varma yollarını arayan görüşler bütünü olan tasavvuftan etkilenmiştir. Tasavvufun divan ve halk şairlerine etkisi ortak bir dünya görüşünde birleştirir. Aşk anlayışları, rintlik düşünceleri ölüm ve hayat karşısındaki tavırları benzerdir. Tasavvufta maddi aşk Tanrı’ya kavuşma yolunda araçtır. Tasavvufta aşk Tanrı’yla bütünleşmektir. Dünyevi aşk geçicidir, kişiyi olgunlaştırır, nefsi eğitir. Maddi aşk manevi aşka geçiş yolunda bir basamaktır. Divan ve halk edebiyatı şairlerinde dünya geçici, aşk bahtsız, sevgili erişilmez ve vefasızdır. Divan şiirindeki zalim sevgilinin gönül ülkesinin sultanı olduğu, bütün âşıkların onun kulu olduğu düşüncesi Karacaoğlan’da da vardır. Ama o karamsarlığa kapılmayıp yeni bir güzele yönelir. Ona göre aşk baki, yar fanidir. Divan şairi gibi sevgiliyi rakibe kaptırma kaygısını yüreğinde taşır. Divan şairleri vuslatsız, paylaşılamayan aşkın acılarını yaşarlar, felekten yakınırlar.

Karacaoğlan sevgiliye ve vuslata taliptir. O, kendisinin olmayan güzeli güzel kabul etmez. Divan şairlerinin fanilikten yakınmalarına karşın Karacaoğlan yaşama sevinciyle doludur. O da zalim sevgiliden yakınır ama yalnızlık köşesine çekilmez.

Karacaoğlan la-dini anlayışın temsilcisi değildir. O, bu dünyanın bütün güzelliklerini ve Cenneti ister. İslamiyeti divan şiirindeki zahit tip gibi yasakçı cezalandırıcı olarak değerlendirmeyip, sık sık Tanrı’nın bağışlayıcılığına sığınır. Kıyameti, hesap günü olarak sık sık tekrarlar. Şiirlerini incelediğimiz zaman çağının kültürü gereği İslami motifleri, inanç esaslarını, ibadetleri, hukuk ve ahlak konularına ait kelime kadrosunu görürüz. Konuyla ilgili birkaç örnek verelim; “Allah, Hak, Mevlana, Bari (Yaradan), Celal, Cemal, Hüda, Subhan, Tanrı, Peygamberler, kader, ahır zaman, kıyamet, amel defteri, hak mizan terazisi, cehennem, cennet, namaz, oruç, zekat, hac, Beytullah, cihad vb.” Ayrıca İslami kültüre bağlı olarak “namertlik, vefa, sözünde durma, sır saklama, mala düşkünlük” vb.

Karacaoğlan’ın bu kelime kadrosunu şiirinde nasıl kullandığını görelim.

Cemal - Hak:

“Ol gün dahi cemalini göreydin

Hakkın didarını görmek dilerim.”

Peygamber ve Melekler:

“Tanrı kelamını her dem söyleyen

İdris cennettedir, Musa Tur’dadır.”

“Eyyub’un teninde iki kurt kalmış

Biri sarı ibrişim biri baldadır.”

Kader:

“Derd Allah’tan gelir imiş”

Ölüm:

“Uryan geldim ise uryan giderim

Ölmemeğe elde fermanım mı var”

Amel Defteri:

“Kadir Mevlam ben günahkar kulunum

Defterim elimde dürülüp durur.”

Sırat Köprüsü:

“Sırat köprüsünde yolum bağlama”

Beytullah:

“Beytullah’ı yapan Halil İbrahim

Kadir Mevlam beni eyleme melil.”

Oruç - Namaz - Kuran:

“Ben değilim bunu kitap söyleyen

İnip aşkın deryasını boylayan

Dilini tutmayıp gıybet eyleyen

Oruç tutup beş vaktini kılmasın”

Tasavvuf Kültürü:

“Zahir batın muradıma ereydim”

“Soyundum derviş olmaya”

 “Hırka ile şalım da yok”

 “Hacı Bektaş Veli Şeyhlerin piri

 Konya’da yoklayın Molla Hünkar’ı”

 “Hırka giyer derviş gibi gezerim”

 

Karacaoğlan ortak halk edebiyatı motifleriyle sevgiliyi ve niteliklerini anlatır. Bir kaç örnek sıralayalım:

sevgili: yar, yavru, güzel, dilber, dost, suna, yeşil başlı ördek, akça ceran vb.

saç: mor belik, altın saç, ipek saç vb.

kaş: keman, hilal, kalem, yay vb.

yanak: alma, al, gül vb.

ağız: şeker, fincan, kutu vb.

burun: fındık vb.

dudak: kırmızı, bal, kiraz vb.

diş: inci, sedef, dür vb.

dil: dudu, tatlı, şeker vb.

boy: usul vb.

yürüyüş: tülü maya, keklik sekişli vb.

gerdan: ak vb.

ben: çifte, püskürtme vb.

bel: ince vb.

el: kınalı, ak vb.

topuk: ak, güvercin vb.

Karacaoğlan ortak kültür kaynağından beslenmeleri yönüyle divan şiiriyle ortak kullanılan bazı benzetme öğeleri ve motifleri kullanmıştır. Şiirlerinde az da olsa divan şiirinin anlatımıyla yeni bir renk ve tat katmıştır. Bunlardan bir kaçını şöyle sıralayabiliriz.

“ah, gam, felek, umar, gözlerin sarhoş oluşu, hançer, sine pervane, zülf, kaş, mah, gonca, gül, şem, ateş, dudu, gamze, dür, leb vb.”

ah:

“Sazım da acı bir feryada daldı

Çırpındı gönlümde aşkım bunaldı

Yanıklı ahını göklere saldı

Felek de bu halde kal dedi bana”

Karacaoğlan

“Beni candan usandırdı cefadan yar usanmaz mı?

Felekler yandı ahımdan muradım şem’i yanmaz mı?”

Fuzuli

(Sevgili beni canımdan usandırdı, cefadan usanmaz mı?

Ahımdan felekler yandı, murad mumum yanmaz mı?)

gam - felek:

“Acem şahı bize name gönderdi

Gam leşkerin üstümüze gönderdi

Zalim felek bizi yaktı yandırdı

Savurdu havaya küllerimizi”

Karacaoğlan

“Gam çekmeyince kıymeti artar mı âşıkın

Kan yutmayınca buldu mu hiç itibar la’l”

         Ahmet Paşa

(Nasıl ki la’l kırmızı olunca değer kazanırsa, âşık da sıkıntı çekince değer kazanır.)

“Dost bi-perva felek bi-rahm devran bi-sükun

Derd çok hem-derd yok düşman kavi tali zebun”

(Dost pervasız, felek acımasız, dünya karışık.

Dert çok, derdi paylaşacak yok, düşman güçlü, talih ise güçsüz)

pervane:

“Yüküm gamdır gam alırım satarım

Pervaneler gibi yanar tüterim

Kıyamette yakasını tutarım

Vermezsin hoyrata güllerimizi”

Karacaoğlan

“Can ü dil yaksam n’ola cana yüzün şem’ine kim

Bal ü perden âşık-ı pervanenin pervası yok”

Ahmet Paşa

         (Ey sevgili yüzünün ışığına canımı ve gönlümü yaksam ne olur?

Pervane gibi olan âşık kanadının yanmasından çekinmez.)

“Suz-i dilden bi-haberdir sanmayın cananeyi

Şem’i yakmaz mı ol ateş ki yakar pervaneyi”

Şeyhülislam Yahya

(Sevgiliyi gönlün yanışından habersiz sanmayın,

pervaneyi yakan o ateş, mumu yakmaz mı?)

Zülf:

“Beyaz göğsün görünmüyor düğmeden

Siyah zülfün mah gerdana eğmeden

Gonca güle garib hoyrat değmeden

Topla yanağında soldur ya yörü”

Karacaoğlan

“Fikr-i zülfün dilde tab-ı suz-i aşkın sinede

Nardır külhanda guya mardır gecinede”

Nef’i

(Saçının düşüncesi gönülde, âşıkın yakıcı ışığı göğüstedir.

O sanki külhanda ateş, hazinede yılandır.)

“Halka-i zülfü hayali gözümüzden gitmez

Guyiya çeşm-i dil üzre siyah çenberdir.”

Baki

(Sevgilinin saçının halkasının hayali gözümüzün önünden gitmez.

O sanki gönül gözünün üstündeki siyah çenberdir.)

mah:

“Merhametin çoktur beni karıma

Beri görüp mah yüzünü bürüme

Çıkıp iller ile gezip yürüme

Beni seven çoktur benden ziyade”

Karacaoğlan

“Sevdim yine bir mahı devran güzelidir

Sevda-yı gam-ı aşkı gönülde ezelidir”

Karamanlı Nizami

(Yine ay yüzlü bir güzeli sevdim ki dünya güzelidir.

Aşk acısının sevdası gönlümde ezelidir.)

gonca - gül:

“Karacaoğlan tutma beni il gibi

Akıttım gözümden yaşı sel gibi

Bahçanda açılan gonca gül gibi

Dizip al yanağa soldurma beni”     

Karacaoğlan

“Kakülü sünbül-i cennet deheni gonca-i naz

Gören envar-ı cemalini getirir salavat”

Yahya Bey

(Sevgilinin kakülü cennet sümbülü, ağzı naz goncadır.

Yüzünün ışığını gören kişi salavat getirir.)

“Suya versin bağban gülzarı zahmet çekmesin

Bir gül açılmaz yüzün teg verse bin gülzare su”

Fuzuli

(Bahçıvan, boşuna yorulmasın gül bahçesini sele versin, mahvetsin,

çünkü bin gül bahçesini sulasa senin yüzün gibi bir gül açılmaz.)

şem - ateş:

“Bir adam hasmını utandırmaz

Elde külliyetli var olmayınca

Pervane şem’ini uyandıramaz

Başta sevda kalpte nar olmayınca”

Karacaoğlan

“Bu resme ki Dehhani dürür şem bigi zar

Baştan ayağa ömrünü payan ere umma”

Dehhani

(Ey Dehhani bu put gibi güzel sevgiliye mum gibi durmadan yanıp

inleyerek ömrünü sona erdireceğini sanma)

“Tahammül mülkünü yıkdın Hülagü Han mısın kafir

Aman dünyayı yaktın ateş-i suzan mısın kafir”

Nedim

(Tahammül, dayanma ülkesini yıktın, Hülagü Han mısın Kafir?

Aman dünyayı yaktın yakıp yandıran yakıcı ateş misin kafir?)

humar:

“Yavrum çıkmış yücesine yuvalar

İnmiş düz ovaya şahan kovalar

Değmeyin sunama beğler ağalar

Humar humar bakan gözleri sarhoş”

Karacaoğlan

“Henüz neş’esini görmeden humar çeker

Nedim-i dil-şude-i bi-kararı benden sor”

Nedim

(Henüz neşesini görmeden mahmurluk çeker.

Kararsız gönlü ezik Nedim’i bir de benden sor.)

hançer - sine:

“Senin aşkın beni mecnun eyleyen

Hançer alıp şu sinemi dağlayan

Eda ile cilve ile söyleyen

Dudu dillerini göresim geldi”

Karacaoğlan

“Küşte-i hançer-i hunrizin edersin seveni

Ey gül-i bağ-ı letafet seven ölsün mü seni”

Vasfi

 (Ey güzellik bağının gülü seni seveni kan döken hançerinle öldürürsün.

Seni sevenin ölmesi mi gerekir.)

“Sine-i Ahmed demadem kan olursa tan değil

Kim ana etti mahabbet tirini pertab göz”

Ahmet Paşa

(Ahmed’in göğsünün her zaman kanlı olması ayıplanmamalı,

çünkü ona sevgilinin gözü sevgi okunu attı.)

gamze:

“Gamzesi gam bilmez kara saçlımın

İnciden sedeften dürden dişlimin

Top top eğriceli hilal kaşlımın

Gezdiği illeri göresim geldi.”

Karacaoğlan

“Afet-i can dediler gamze-i celladın için

Nahl-ı gül söylediler kamer-i şimşadın için.”

Nedim

 (Ey sevgili, can alan yan bakışın için canın belasıdır dediler.

Şemşir ağacı gibi boyun için gül fidanı dediler.)

Leb:

“Ak imiş gerdanı beyazdır kardan

Alnı gevher olmuş cemali nurdan

Dişleri saf olmuş hem dahi dürden

Lebin kaymak çalar balın üstüne”

Karacaoğlan

Ey gönül lebleri keyfiyetin sorar isen

İçenin aklı gider sanki mey-i bigaştır

Ruhi

(Ey gönül sevgilinin dudaklarının halini soruyorsan

öyle hilesiz bir şaraptır ki içenin aklı başından gider.)

Sonuç

Çukurovalı Karacaoğlan, diğer disiplinlere bağlı şairler gibi çağının ortak kültüründen beslenmiştir. Şiirlerinde klasik şiirde kullanılan motiflere İslamiyet ve tasavvuf kültürüyle ilgili kelime ve kavramlara rastlanır. Karacaoğlan ne klasik şiirin taklitçisi ne de dini-tasavvufi şiir takipçisidir. Onu la-dini bir şiirin temsilcisi olarak nitelemek, klasik şiirin etkisini görmezlikten gelip, divan şiirinin etkisi yoktur demek eksik bir değerlendirme olacaktır.

Karacaoğlan özgün üslubu, canlı edasıyla içtenliğiyle, hayatı algılamasıyla halk şiir geleneğinin doruğunda bir âşıktır.