ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ TÜRKOLOJİ ARAŞTIRMALARI MERKEZİ

 

Anasayfa | Makale Bilgi Sistemi | Konu Dizini Yazarlar DiziniKaynaklar Dizini | Makale-Yazar Listesi |  Makale Sayısı-Tarih Listesi | Güncel Türkoloji Kaynakçası

MAKALELER

Atatürk Araştırmaları || Çukurova Araştırmaları || Halkbilim || Dilbilim || Halk Edebiyatı || Yeni Türk Dili || Eski Türk Dili
Yeni Türk Edebiyatı || Eski Türk Edebiyatı || Dil Sorunları || Genel || Tiyatro || Çağdaş Türk Lehçeleri

 

Adana Âşıklık Geleneğinde Kayserili Bir Âşık: Âşık Derdiderya

Prof. Dr. Erman Artun
Çukurova Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi
Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi.

Türklerin Orta Asya’dan günümüze değişen, gelişen bir geleneğe bağlı bir edebiyatları olmuştur (Günay 1992: 3). Ozan - baksı veya destan geleneği diye adlandırabileceğimiz İslamiyet öncesi halk edebiyatı geleneği Anadolu’da İslamiyet kültür potasında şekillenerek yeni bir hayat anlayışı ve zevkine cevap verecek biçim ve öz kazanmıştır. Anadolu’da ozan - baksı geleneği yerini yeni bir kültürde oluşan yeni bir sanatçı tipine ve kültürün beğenisine cevap verecek “âşık edebiyatı” olarak adlandırılan bir geleneğe bırakmıştır.

Âşıklık geleneği yalnızca çalıp söylemeye dayanmayan usta âşık tarafından öğretilmesi gereken bir iştir. Bir kişinin âşık olarak nitelenebilmesi için çağlar boyu gelişen geleneğe uyması gerekir (Kaya 1994: 29). Âşık edebiyatının en belirgin özelliği âşıklık geleneğiyle bireysel yaratıcılığı bir arada uygulamasıdır (Günay 1992: 155). Çerçevesi gelenekle belirlenip bireysel yaratıcılıkla beslenir. Âşık edebiyatı usta-çırak ilişkisiyle geleneği taşıyan usta âşıkları dinleyen âşık adaylarının usta malı deyişleri ve hikayelerini doğru öğrenip gelecek kuşaklara aktarmalarıyla günümüze gelmiştir (Günay 1992: 156). Âşıklık geleneği, İslam düşüncesini taşıyan kurumlara dayanıyordu. Kurumlar kalkınca gelenek yok olmağa yüz tutmuştur (Köprülü 1962: 29). Âşık şiirini besleyen kaynaklar her geçen gün biraz daha kaybolmaktadır (Başgöz 1968: 21).

Adana, âşıklık geleneğinin sürdürüldüğü birkaç ilden biridir. Âşıklık geleneği Adana kültür varlığının önemli bir bölümünü oluşturmaktadır. Adana’da âşıklar, sazlı (telden) sazsız (dilden), doğaçlama yoluyla, kalemle (yazarak) veya bir kaç özelliği birden taşıyan geleneğe bağlı olarak şiir söyleyenlere “âşık”, bu söyleme biçimine “âşıklık-âşıklama”, âşıkları yönlendiren kurallar bütününe de “âşıklık geleneği” adını veriyorlar.

Adana âşıklık geleneği, güzelleme, semai, koçaklama, taşlama, destan, dini tasavvufi şiirler söyleyen âşıklar ve deyiş, güzelleme söyleyen âşıklar olmak üzere iki koldan yürümektedir. Adanalı âşıkların bir bölümü saz, söz ve doğaçlama birlikteliğine uyarak geleneğin bütün özelliklerini taşımaktadırlar. Âşıkların bir bölümü doğaçlama yapmadan saz ve sözle, yeni âşıkların bir bölümü de usta malı deyiş söyleyerek geleneği yaşatmaktadırlar.

Adana, son kırk yıl öncesine kadar dışa kapalı bir yapıya sahip olduğu için âşıklık geleneğinin sürdüğü bir yöre olmuştur. Doğulu âşıklarda olduğu gibi usta-çırak ilişkisi ve gezici âşıklık geleneği olmaması nedeniyle âşıklar dar çevrede tanınmıştır. Bu da âşıkların birbirlerini tanıyıp bilgi, kültür alışverişini engelleyerek geleneğin köklenip yaygınlaşmasını önlemiştir.

Adana’da, âşıkların âşıklığa başlamalarında Karacaoğlan geleneğinin büyük etkisi vardır. Buna “Karacaoğlan çığırmak” adı verilir. Âşıklar Karacaoğlan’dan türküler dinleyerek ve söyleyerek yetiştiklerini söylüyorlar. Adanalı âşıklar, Karacaoğlan, Dadaloğlu türküleri dinleyerek, eski âşıklara ait usta malı türküleri çığırarak geleneği öğrenmişlerdir. Adana’ya gelen gezgin âşıklar Anadolu âşıklık geleneğini tanıtarak Adana âşıklık geleneğine katkıda bulunmuşlardır. Göçlerle Adana’ya gelen âşıklar Anadolu âşıklık geleneğini Adana’ya taşımıştır. Gavurdağlı âşıkların da yöreye göç etmeleriyle gelenek beslenmiştir. 1960 yıllarından sonra çevreye açılan birbirlerini tanıyan âşıklar köklü bir gelenek oluşturmağa başlamışlardır.

Âşık Derdiderya

Asıl adı Ali Şahin olan Âşık Derdiderya, 1929 yılında Kayseri, Sarız, Büyükörtülü köyünde doğmuştur. Ortaokulu dışardan bitirmiştir. 1952 yılında Erzurum’da Fevzi Çakmak Hastanesi’nde askerliğini yapmıştır. Âşık, 1955 yılında Adana Devlet Hastanesi’ne memur olarak girmiştir. Daha sonraki yıllarda laborant olmuştur. 13 yıl Devlet Hastanesi’nde çalıştıktan sonra Adana Numune Hastanesi ve Osmaniye Devlet Hastanesi’nde çalışmış, 1978 yılında emekli olmuştur. Osmaniye’de çeşitli özel kuruluşlarda laborant olarak çalışmış ve halen mesleğini evinde sürdürmektedir. Âşık, evli olup dokuz çocuğu vardır.

A) Âşıklığı

Âşıklık geleneği, bölgenin; tarihsel gelişimi, coğrafi ve sosyo-ekonomik yapısına göre şekillenir. Geleneğin nakışları da âşıkların şiirlerine siner.

1) Âşıklığa Başlama

Âşık edebiyatının yüzyıllar boyu yaşatılan geleneklerinden biri de çırak yetiştirme geleneğidir. Usta âşık saza ve söze yeteneği olan istekli bir genci çırak edinir; yanında gezdirir, saz ve söz meclislerine sokar, günü gelince mahlasını verir. Çırak, çalıp söylemeye başlayınca, meclislerde ustasının şiirleriyle söze başlar, izinden gider. Adana’da köklü usta-çırak geleneği yoktur. Son yıllarda doğulu âşıkların etkisiyle canlanmağa başlamıştır. Belli kurallara, disipline sahip değildir. Bir ustanın yanına kapılanıp yıllarca yanında kalan, ondan ayak almayı, saz çalmayı öğrenen, mahlas alan, ustasıyla diyar diyar dolaşan ve icazet aldıktan sonra Adana’yı terk ederek şiir söyleyen âşık yoktur.

Adana’da âşıklığa hevesli gençler yakın çevrelerindeki âşıklardan belli ölçülerde geleneği öğrenirler. Usta âşıklar gençlere rehber olurlar. Adana âşıklık geleneğinde ustalık, âşıkların etkilenip örnek aldıkları âşıklar anlamındadır. Ayrıca âşık kolu oluşturacak kuvvetli iz bırakan usta-çırak geleneği yoktur.

Âşıklık geleneğinde sazın önemli bir yeri vardır. Adeta saz ve söz bütünleşmiştir. Âşıkların büyük bir çoğunluğu saz çalarken bazı âşıkların saz çalamadıkları bilinmektedir. Günümüz Adana âşıklık geleneğinde saz önemli bir yer tutmaktadır. Bugün âşıkların çoğu saz çalmaktadır.

Âşık Derdiderya’nın ustası yoktur. 12 yaşında gördüğü bir rüyanın etkisiyle âşık olduğunu söylemektedir. Âşık, gördüğü rüyanın etkisiyle eski, kırık küçük bir saz alıp kendi kendine saz çalmayı öğrenir. Âşık, saz çalmaya başlamasını gördüğü rüyaya bağlar. Kırık sazına tel alamadığı için köyünün karakolunun telefon kablolarından çıkardığı telleri sazında tel olarak kullanır. Bazen de koyun ve kuzu bağırsağından sazına tel yapar.

2) Rüya – Bade – Mahlas

Rüya motifi âşıklık geleneğinde sık karşılaşılan bir motiftir. Bazı âşıklar maddi aşktan manevi aşka ilahi yollarla yani bir mürşidin, bir pirin, Hızır Peygamberin vd. rüyada tecellisiyle âşık olup saz çalmağa başladıklarını söylerler. Bunların ilham kaynakları halkın değerlendirmesine göre ilahidir (Köprülü 1989: 57). Bir araştırmacımız rüyalar ve Şamanların sihri din hayatını çevreleyen öğelerin Anadolu mistisizminde aracı rolü üstlendiğine değiniyor (Başgöz 1952: 238). Adanalı âşıklarda rüya nedeniyle âşık olma oldukça yaygındır. Bazı âşıklar gelenek gereği rüyasını anlatmamakta, bazısı rüyasını hatırlayamamakta, bazısı her gece rüyasında saz çaldığını, bazısı da pir elinden dolu içtiğini söylemektedir. Bazı âşıklar da badeli âşıklığa inanmamaktadır (Artun 1996: 134).

Âşık Derdiderya, 12 yaşında bir rüya gördüğünü, rüyasında beyaz sakallı bir dervişin bir bardak çay ile bir dilim peynir verdiğini, sabah uyandığında içinde bir kıvılcımın tutuştuğunu bir şeyler yazıp söylemek hissi uyandığını söylemektedir.

Âşıklık geleneğinde mahlas kullanma, geleneğe bağlı bir kuraldır. Âşıkların büyük çoğunluğu mahlas kullanır. Adana âşıklık geleneğinde usta-çırak ilişkisi gelenekselleşmediği için çoğunlukla âşıklar mahlaslarını kendileri seçerler.

Âşık Derdiderya’nın mahlas alması şöyle olmuştur: 1955 yılında bir gün Seyhan Nehri’nin Taş Köprü kıyılarında çalıştığı hastane laboratuarında hamilelik testlerinde kullanılmak üzere kurbağa yakalarken kavanoza bir balık girer. Âşık, kavanozdaki suyu deryaya, kendisini de balığa benzetir. O günden sonra kendisine “Derdiderya” mahlasını alır.

B) Biçim

Âşık şiiri, belli kurallara, kalıplara ve belli düşüncelere bağlı bir şiir biçimidir. Âşık şiirinde ölçü genellikle hece ölçüsü, kafiyeler çoğunlukla tek sesin benzerliğine dayanan yarım kafiye, nazım birimi de dörtlüktür.

Âşık Derdiderya’nın incelemeye aldığımız 30 şiirinde nazım birimi olarak dörtlüğü, ölçü olarak 11’li (18 şiir), 8’li (11 şiir), 7’li(1 şiir) hece ölçülerinin kullanmıştır. Şiirleri, biçim, ahenk ve anlam yönleriyle bütünlük gösterir.

C) Üslup

Âşık Derdiderya’nın üslubunu belirlerken, âşığın biyografisi, bağlı bulunduğu âşıklık geleneğinin yaşadığı dönemi dikkate alarak ve metinlerden yola çıkarak âşığın üslubuna özgü karakteristiği ortaya koymağa çalışacağız. Üslubu dilden ayrı düşünemeyiz. Dil, bir edebiyatın yerli karakterinin tipik göstergesidir. Âşık edebiyatının kendine özgü kavramlarını karşılayan özel bir terminolojisi vardır. Her âşığın kendine özgü bir anlatım biçimi vardır. Bu, kelime seçimi, söz dizimi ve çeşitli anlatım yollarıyla kendini gösterir. Şiirde öz ve biçim bir bütün oluşturur. Âşığın düşünce yapısı, yaratılışı, yetiştiği ortam, aldığı eğitim, içinde bulunduğu kültür ortamı , kullandığı dil ve anlatım biçimini belirler.

Âşık Derdiderya, seslendiği kitlenin duygusunu, düşüncesini, sevincini, özlemini sazıyla ve sözüyle dile getirmiştir. Âşık Derdiderya çevresinden aldığı ilhamı, yaşama sevincini, arzularını, duygularını güçlü ve özgün bir anlatımla işlemiştir. Âşık Derdiderya’nın en önde gelen özelliği, içtenliği ve kıvrak söyleyişidir. Onun dili açık, yalın, çarpıcı, yerli ögelerle bezenmiş bir dildir. Söyleyişinde konuşma dilinin rahatlığı görülür. Buluşları özgün, ölçüyü ve kafiyeyi kullanmada ustadır. Şiirinin ana teması aşktır, tabiat bu aşkın dekorudur. Yurt güzelleri ve güzellikleri onun dilinde, gönül tezgahında adeta yeniden dokunarak biçimlenir.

a) Kelime Kadrosu

Âşığın şiirlerini konularına göre şu başlıklarda toplayabiliriz. 1) maddi aşk 2) öğüt 3) İlahi aşk 4) toplumsal ve kişisel 5) tabiat.

Âşığın şiirlerindeki kelime kadrosu yaşamının çeşitli dönemlerine göre değişmiştir. Âşığın maddi aşkı anlattığı şiirlerle, dini konulu şiirlerde kelime kadrosu farklıdır. Âşık geleneğin ortak kelime kadrosunu yerel kelimelerle besler. Kelime kadrosu âşığın üslubunu belirlemekte ipuçları verir.

b) Anlatım Şekilleri

Âşık Derdiderya, işleyeceği konuya göre anlatım biçimi seçmiştir.

1) Öğüt ve Hitap Yoluyla Anlatım

Âşık, dini ve toplumsal konularda öğüt verme, uyarma gerektiğinde bu anlatım yolunu seçer. Bu anlatım yolunda emir kipi kullanılır (5, 7, 9, 24, 25, 26, 27, 30).

Sizlere bir sözüm vardır

Doğru yoldan ayrılmayın

Derdin sonu figan, zardır

Doğru yoldan ayrılmayın (30/1).

2) Doğrudan Anlatım

Âşık, öğütlemelerinde ve dini-tasavvufi şiirlerinde bu anlatım yolunu kullanır (2, 3, 8, 13, 14, 15, 16, 19, 20, 21, 22, 23, 28 ).

Gerçek muhabbet beni pişirdi

Sevginin narında yandım kül oldum

Yaktı ciğerimi gözüm yaşardı

Kendimi şaşırdım ben deli oldum (23/1).

3) Tahkiye

Âşık, olayları hikâye ettiği şiirlerde bu anlatım yolunu kullanır (1, 4, 6, 11, 12, 17,18).

Benim derdim derya tefsire gelmez

Lokman Hekim gelse çare bulamaz

Yarem göz göz olmuş tedavi olmaz

Beni gamlar sardı, halim perişan (4/4).

4) Soru Cevap Yoluyla Anlatım

Âşık, zaman zaman karşılıklı konuşmalar veya soru cevaplarla anlatım yolunu kullanır (10).

Dedim kardeş zaman nasıl

Dediler bozuktur bozuk

Dedim alış veriş nasıl

Dedi hep kazıktır kazık (10/1).

c) Anlatım Kalıpları

1) Tekrir Yoluyla Anlatım

Âşıklar, duygulanmalarını hemen dile getirirler. Doğaçlama söyleyişte kelime seçmek için zaman dardır. Âşıklar, tekrarlardan, hazır gereçlerden yardım alırlar. Âşık Derdiderya geleneğin sunduğu hazır kalıp söyleyişlerle kendi özgün söyleyişlerini birleştirerek bir sentez oluşturmuştur. Âşık yinelemeyi bazen anlatımı kuvvetlendirmek, verilen düşüncenin şiir boyu pekiştirilmesini sağlamak amacıyla seçer.

Osmaniye yeşil fıstık tarlası

Bir manzara var tarif edemem

Çadırlar kurulmuş sıcak havası

Bir manzara var tarif edemem (14/1).

2) Anlam ve Söz Sanatlarıyla Anlatım

Kelime ve cümlelerle anlatım arasındaki ilişki, dilin olanaklarıyla anlatım yolları, sanatçının üslubunu belirleyen ögelerden biridir. Âşık Derdiderya, geleneğin izin verdiği ölçüde yeni duyguları, yeni heyecanları, geleneğin şekil ve tekniğiyle işler. Âşık hayal ve duygu dünyasını kurarken çeşitli anlam ve söz sanatlarından yararlanır.

Gönül gel seninle sadık kalalım

Leyla’nın aşkıyla Mecnun olalım

Sen Şirin ben Ferhat dağı delelim

Garip gibi murat almalı gönül (5/2).

3) Atasözleri

Âşıklar, düşüncelerini kısa ve özlü bir biçimde anlatmak, uyarılarda bulunmak, etkileyici ve sanatlı bir anlatım kazanmak için atasözlerini kullanırlar. Âşık Derdiderya şiirlerinde sık sık atasözlerine başvurur. Âşık atasözlerinin anlatım zenginliğinden yararlanarak üslubunu zenginleştirmiştir.

4) Deyimler

Âşık Derdiderya şiirlerinde günlük konuşma dilinde sık kullanılan deyimlerden yararlanmıştır. Âşık deyimleri kullanarak bir anlatım zenginliği sağlamıştır.

D) İçerik

Şiir Çevresi

Âşığın yetiştiği çevre âşığın kimliği, kültürü, taşıdığı değerler hakkında bilgi verir. Âşık Derdiderya’nın şiir çevresi Adana’dır. Doğup büyüdüğü Kayseri kültürünün de etkisi vardır. Adana âşıklık geleneğiyle şekillenmiştir. Âşık Derdiderya’nın şiirlerini iki ana başlıkta toplayabiliriz.

·        Maddi aşk konulu şiirler

·        Din kültürü ve tasavvuf kültürü konulu şiirler.

1) Maddi Aşk

Âşık şiirinde en çok aşk teması işlenir. Aşk, kadın erkek ilişkisi üzerine kurulmuştur. Âşık Derdiderya’da özlem teması şiirlerinde önemli bir yer tutar. Gurbet, sılaya kavuşma arzusuyla yanan âşığa dayanılmaz acılar verir. Âşığın güzel anlayışı, diğer âşıklara benzer. Onun güzelleri bazen somut, bazen de bir yanı divan şiirimizden, bir yanı tasavvuf edebiyatımızdan gelen bir soyutlamadır. Adana âşıklık geleneğinde güzellemelerine “yar türküleri” adı da verilir. Onun türküleri aşk üzerine kurulmuştur. Bu tür şiirlerinde geleneğin belirlediği bir sevgili tipi görüyoruz. O, bu aşkın verdiği acıyla bütünleşir. Bazen maddi aşkla başladığı aşktan hayal gücünün yarattığı bir sevgilinin peşinde koşar. Bu bazen de İlahi aşk boyutuna kadar uzanır.

Aramıza girdi dumanlı dağlar

Gözümün yaşı sel gibi çağlar

Yeşil yaprak açtı bahçeler bağlar

Tazece açılmış gülün olurum (32/2)

Mecnunlar misali düştüm çöllere

Çölde döne döne pervane oldum

Gözümün yaşını döktüm yollara

Çölde döne döne pervane oldum (26/1).

2) Öğütleme-Taşlama

Âşık Derdiderya bir çok öğütleme yazmıştır. Bu şiirlerinde halkı bilinçlendirmeyi, halkı aydınlatmayı, bilgilendirmeyi ilke edinir. Âşık, toplum sorunlarına açık, her türden düşünceyi kucaklayacak dünya görüşüne sahiptir.

Âşık Derdiderya’nın taşlamaları daha çok yakınma niteliklidir. Kişisel taşlamaları çoğunlukla âşığın iç dünyasını yansıtır. Âşık taşlamalarında toplumdaki tutarsızlıkları, çarpıklıkları, uyumsuzlukları, bir ahlakçı gözüyle gözleyip taşlar. Âşık toplumdaki aksaklıkları yalın dolaysız bir dille anlatır.

Babasının sözünü tutmaz

Anne öğüdü kar etmez

Eğridir işi doğruya gitmez

Hayırsız evlat kör olsun (22/2).

Yorulma boşuna sözden anlamaz

Aslı cahildir kamili bilinmez

Ehli kamil meclisine gelemez

Nefsine hakimiyet dur olmayınca (24/2)

3) Dini-Tasavvufi Şiirleri

Âşık Derdiderya, âşık tarzı şiirlerinin yanı sıra çok sayıda dini-tasavvufi şiir de yazmıştır. Âşık Derdiderya’nın bu tür şiirlerinde sıkça kullandığı dini ifadeler, terkipler, mazmunlar, dini-tasavvufi edebiyatta çok işlenmiş, tekrar edilmiş klişeleşmiş söz ve bilgilerdir.

Âşık Derdiderya’nın dini-tasavvufi konulu şiirlerinde yeni bir ses, derinlik bulamayız. Ona göre İlahi aşk, insanı iyiye, doğruya, güzele çağıran İlahi sestir. Âşık, yürekten bağlı olduğu sevgiyle İlahi aşkı işlediği şiirlerinde her tür inanç sahibini kucaklar. Âşık bu şiirlerinde dünya ve evrenin sırlarını, yaratılışın kaynağını araştırır. Maddi alemdeki güzellikten mutlak varlığa yol bulma mecazdan hakikate geçme çabasındadır.

Eğer katre isen yetiş deryaya

Nice alem gezer derya içinde

Gerçek olan düşmez kuru kavgaya

On sekiz bin alem derya içinde (11/1).

Gerçek kaptan oldum deryama daldım

Deryayı dolaştım kendimi buldum

Sadık dostlar dedim pervane oldum

Figana başladım akan sel oldum (23/3).

Benlik dağlarını hızla aşanlar

Hak aşkına yan yana pişenler

Irmak gibi enginlere çoşanlar

Bulur ummanı dolar kavuşur (6/4).

Sonuç

Âşık Derdiderya, Kayseri ve Adana âşıklık geleneğiyle yetişmiş, badeli bir âşıktır. Âşık saz ve söz meclislerinde usta âşıklardan yol, erkan, töre ve âşıklık geleneği öğrenmiş usta âşıklardandır. Âşık, maddi aşk konulu şiirlerin yanı sıra ilahi aşk konulu şiirler de yazmıştır. O, öğütlerinde korkutucu değil yol göstericidir. Âşığın destanlarındaki epik söyleyiş, koşmalarda yerini lirizme ve bazen de duygusal bir içlenmeye bırakır. Tabiat ve sevgi şiirlerinde güzelliğe tutkusunu, toplumsal konulu şiirlerinde yaşanan acıları, yapılan haksızlıklara duyulan tepkileri yalın duygulu ve vurgulu bir dille anlatır.

www.alewiten.com, 10.11.2002

-1-

Çekilmez bir derttir nasıl yazayım

Yuvası dağılmış anneler ağlar

Kıbrıs soydaşlarım gamlı gezeyim

Yuvası dağılmış anneler ağlar...

Kıbrıs yetimleri perişan olmuş

Anne hasretiyle bağrını delmiş

Yeşil Lefkoşe’nin gülleri solmuş

Yuvası dağılmış anneler ağlar...

Yeşil Kıbrıs’ta da şehitler yatar,

Anneler babalar her gün yas tutar,

Türkün askerleri cepheyi bekler;

Yuvası dağılmış anneler ağlar...

Pis Makaryos papaz zulümün yeter,

Türkün aslanları vur emri bekler,

Yine havalandı geliyor jetler

Yuvası dağılmış anneler ağlar...

Âşık Derdiderya papaza lânet,

Ta ezelden beri boz eşek inat,

Yeter Lefkoşa’da sürdün sefalet

Yuvası dağılmış anneler ağlar...

-2-

Kayseri vilayet, Sarız kazamdır,

Büyükörtülü’de köyümdür benim.

Dört kaşlı Kazım benim babamdır,

Hazreti Adem’de soyumdur benim.

Yaşım yirmi dokuz sevdakar oldum,

Çalarım sazımı gönlüm ahuzar,

Derdi Derya imiş ismimi bildim,

Bu cansız cemalim gölgeye benzer.

Derdim gayet çoktur deryaya benzer,

Gönlüm balık gibi içinde yüzer,

Her gün artar işim ahızar,

Arzum ve muradım naktır âşıkar.

-3-

Osmaniye ilçesi Seyhan’a bağlı,

Sana misafir geldim Osmaniye.

Farsak mekanıdır Karacaoğlan,

Sana misafir geldim Osmaniye.

Yeşil libas giymiş dağı toprağı,

Bülbüller yuvası bahçesi bağı,

Hastanesi de dertlilerin otağı,

Sana misafir geldim Osmaniye.

Zorkun yaylası da yücedir yüce,

Cebelibereket başımın tacı,

Ovayı sular Arslantaş Barajı,

Sana misafir geldim Osmaniye.

Amanos dağları sıralı dağlar,

Kanlıgeçit’te her gün kanlar çağlar,

Nice öksüz kalan yavrular ağlar,

Sana misafir geldim Osmaniye.

Derdi Derya akar gözümün yaşı,

Seherin vaktinde ezanın vakti,

Bana mekan oldu Karaçay taşı,

Sana misafir geldim Osmaniye

-4-

Şu dünyaya geldim çekerim çile

Beni gamlar sardı halim perişan.

Zalim yar, şen beni düşürdün dile,

Beni gamlar sardı halim perişan

Atamı ayırdın zindana koydun,

On beş yıl beni gurbete saldın,

Gül yüzlü yarimi benden ayırdın,

Beni gamlar sardı halim perişan.

Derdim az gibi iki hanım verdin

Dokuz bebeklerle üçünü aldın,

Arayıp dert için beni mi buldun?

Beni gamlar sardı halim perişan.

Benim derdim derya tefsire gelmez,

Lokman Hekim gelse çare bulamaz,

Yarem göz göz olmuş tedavi olmaz,

Beni gamlar sardı halim perişan.

-5-

Hoş yar ile vardır benim pazarım,

Muhabbet bağına girmeli gönül.

Sahrada divane olmuş gezerim,

Arı gibi balın dermeli gönül.

Gönül, gel seninle sadık kalalım,

Leyla’nın aşkıyla mecnun olalım,

Sen Şirin ben Ferhat dağı delelim,

Garip gibi murat almalı gönül.

Bilmem ki,ben sadık yare neyledim,

Dertliyim derdimi döktüm söyledim,

Azdı yaralarım şifa bulmadım,

Aşkın çilesini çekmeli gönül.

Âşık Derdi Derya yeter söyleme,

Aşkın deryasına dalıp boylama,

Coşkun sular gibi akıp çağlama,

Çağlayan göz yaşını silmeli gönül.

-6-

Hasret ateşine yanıp yakılan,

Ağlayıp göz yaşını siler kavuşur.

Ferhat gibi Şirin’ine sarılan,

Külünkle dağları deler kavuşur.

Dost ile tanışıp tanık olanlar,

Dost aşkına bağrı yanık olanlar,

Aşkı özü sözü sadık olanlar,

Gönlümü sağ yara bağlar kavuşur

Mecnun gibi çölde dönen âşıklar,

Sadık bir ikrara kanan âşıklar,

Kerem gibi aşka yanan âşıklar,

Aşkıyla sinesini dağlar kavuşur.

Benlik dağlarını hızla aşanlar,

Hak aşkına yana yana pişenler,

Irmak gibi enginlere coşanlar,

Bulur ummanı dolar kavuşur.

Derdi Derya’m gözden kanlı yaş döken,

Ayrılık âşığın belini büken,

Âşık, maşuğun hasretin çeken,

Can kurban verenler güler kavuşur.

-7-

Eğer katre isen yetiş deryaya,

Nice alem gezer derya içinde,

Gerçek olan düşmez kuru kavgaya,

On sekiz bin alem derya içinde.

Deryanın dalgası çoktur sayılmaz,

Gerçek kaptan olan perişan olmaz,

Hikmetleri çoktur her can anlamaz,

Gemi vapur gezer derya içinde

Derdiderya çoştu yürekler yakar

Nehirler yol almış deryaya akar

Alem seyrine çıkmış da bakar

Deryalarda gezer derya içinde

-8-

Allah’ın sadık kulusun,

Yolum Hazreti Muhammet.

Sadıkların düz yolusun,

Dilim Hazreti Muhammet.

Hakk’a yakın bir delilsin,

Âşıkların cam gülüsün,

Gerçeklerin bülbülüsün,

Gülüm Hazreti Muhammet.

Kusur bende af sendedir,

Sevgi aşkın bu candadır,

Serim senin yolundadır,

Balım Hazreti Muhammet.

Yücesin şefahat kani,

Vicdanımla sevdim seni,

Erittün kül ettin beni,

Selim Hazreti Muhammet.

Derdi Derya, Şahı merdan,

Gece gündüz yandım nârdan,

Medet mürüvet yaradan,

Malüm Hazreti Muhammet.

-9-

Gel benim dertli sazım,

Seni göresim geldi.

Yandı kül oldu özüm,

Seni göresim geldi.

Sazım nazlanma hele,

Hasret kaldım ben tele,

Göz yaşın döndü sele,

Seni göresim geldi.

Sazım ağlarsam ağla,

Durma gözyaşım çağla,

Azdırma yarem bağla,

Seni göresim geldi.

Sazım bak telin paslı,

Seni çalanda yaslı,

Ben Kerem sende Aslı,

Seni göresim geldi.

Derdi Derya’dır derdim,

Çok şükür sazımı gördüm,

Alıp sineme sardım,

Seni göresim geldi.

-10-

Dedim kardeş zaman nasıl?

Dediler bozuktur bozuk.

Dedim alış veriş nasıl?

Dedi hep kazıktır kazık.

Dedim durmayın çalışın,

Dedi var mı senin işin?

Dedim İngiltere’ye koşun,

Dedi yazık sana yazık.

Bitmiyor artıyor bu gam,

Çevremizde dolu yamyam,

Bizi perişan etti zam,

Bağrımız eziktir ezik.

Dedim Derdi Derya’yı tanı,

Ben görmedim hani hani?

Dedim şu dünya medeni,

Dedi çok uzaktır uzak.

-11-

Horasan’da bir er geldi

İlim dolu Hacı Bektaş,

Kırk şehirde bayram oldu.

Gerçek yollu Hacı Bektaş.

Kara hüyük tekke oldu,

Çevresine erler doldu,

Melek bacı bir gül verdi,

Cem bülbülü Hacı Bektaş.

Attı postu mekan kurdu.

Gerçek olan divan durdu,

Kazan kaynar aç doyurdu,

Rahmet gölü Hacı Bektaş.

Yeniçeri ordu kurdu,

Bektaştan duvayı aldı,

Düşmanın bağrını deldi,

Bahar seli Hacı Bektaş.

Derya dökerim göz yaşı,

O dur sultanların başı,

Atatürk’ün fikir yoldaşı,

Türk’ün dili Hacı Bektaş.

-12-

Mecnunlar misali düştüm çöllere,

Çölde döne döne pervane oldum.

Gözümün yaşını döktüm yollara,

Çölde döne döne pervane oldum.

Bir yarin derdiyle çöllere düştüm,

Başıma tükenmez dertler açtım,

Pirimin elinde bir bade içtim,

Çölde döne döne pervane oldum.

Derdi Derya yolun düştü çöllere,

Garip ördek gibi daldın göllere,

Bir yar için düştüm dilden dillere,

Çölde döne döne pervane oldum.

-13-

Pamuk tarlasına uğradı yolum,

Tarlada ağanın çölde ağanın.

Kazma vura vura yoruldu kolum,

Fabrika ağanın malda ağanın.

Fakir bölük bölük olmuş geliyor,

Tarlaya dizilmiş kazma vuruyor,

Köşkünde ağalar sefa sürüyor,

Koltuklar yumşaktır balda ağanın.

Alırlar elliye satarlar yüze,

Fakir hasret kaldı bir metre beze,

Durmadan zam gelir şekere gaza,

Altını akçası pulda ağanın.

Âşık Derdi Derya çölde yanıyor,

Ağalar pamuğa fiat kuruyor.

Perişan fakir yerde yatıyor,

Taksitlere binmiş yolda ağanın.

-14-

Osmaniye yeşil fıstık tarlası,

Bir manzara var tarif edemem.

Çadırlar kurulmuş sıcak havası,

Bir manzara var tarif edemem.

Toplaya toplaya çuval doldurur,

İşçi ağanın yüzünü güldürür,

Fabrikanın çarkını dönderir,

Bir manzara var tarif edemem.

Mağazanın baş köşesine konur,

Kabukları kışın sobada yanar,

Sarmadan çarşı pazarlarda döner,

Bir manzara var tarif edemem.

Sevimlidir durmaz çıkar geziye,

Yüce dağı sevmez iner yazıya,

Yaprağı yem olur koyun kuzuya,

Bir manzara var tarif edemem.

Âşık Derdi Derya tarlayı gezdi,

Yerin fıstığına bir destan yazdı,

Tüccarın cebinde cüzdanı çözdü,

Bir manzara var tarif edemem.

-15-

Hakikat babını nedene açsam,

Bunun bağrı demir hem de taş derler.

Resul evladının metnini etsem,

Bu Bektaşi hem de Kızılbaş derler.

Eğer tasavvuftan biraz bahsetsem,

Hakikat yolunu ben tarif etsem,

İlimden irfandan bir haber versem,

Âşıkta eser yok kafa yok boş derler.

Âşık Derdiderya sırrın faş etme,

Huda kalbindedir yabana gitme,

Helal emeğine haramı katma,

Nefsine tapanlar ince iş derler.

-16-

Ezrail çorbaya girdi

Ah Selatin vah Selatin

Zehirlendi yere serdi

Ah Selatin vah Selatin

On yıl önce baba öldü

Ezrail kapıyı çaldı

Bu sefer üçünü aldı

Ah Selatin vah Selatin

Sebep başı anne oldu

Komşuları hep toplandı

Yavrusu Sibel’i de öldü

Ah Selatin vah Selatin

İki polis eve daldı

Aradı zehiri buldu

Hemen kapısı kitlendi

Ah Selatin vah Selatin

Cenazesi parçalandı

Mezarları sıralandı

Baş Mahallesi çalkalandı

Ah Selatin vah Selatin

Bacıları saçın yolar

Hatice eşi kan ağlar

Komşuları ciğer dağlar

Ah Selatin vah Selatin

Günü fakirlikle bitti

Dünyada böylece getti

Komşular yardım etti

Ah Selatin vah Selatin

Derdiderya böyle yazdı

Çirkin kadere çok kızdı

Komşuları çok da üzdü

Ah Selatin vah Selatin

-17-

Aşk ateşi ile yanarım

Ben yanarım hak aşkına

Arı gibi inilerim

İnilerim hak aşkına

Gece gündüz ben ağlarım

Garip sinemi dağlarım

Coşkun su gibi çağlarım

Çağlarım hak aşkına

-18-

Mecnun gibi düştüm çöle

Görmeye geldim sevdiğim

Göz yaşımı döktüm yola

Sormaya geldim sevdiğim

Gönül bağlarım bozulmuş

Gözümün yaşı sel olmuş

Bahçemde taze gül olmuş

Dermeye geldim sevdiğim

Bir sevdadır geldi başa

Emeklerim gitmez boşa

Dağda belde koşa koşa

Sarmaya geldim sevdiğim

Derdi Derya yürü durma

Merhamet eyle zarıma

Mansur gibi ol darına

Durmaya geldim sevdiğim

-19-

İnsan azdı kuduz oldu

Böyle bir zamana kaldık

Dünyaya yalancı doldu

Böyle bir zamana kaldık

Yoksul doldu yardım kalktı

Fakir olan candan bıktı

Bir ekmek üç bine çıktı

Böyle bir zamana kaldık

-20-

Dünya bir aşure çorbası olmuş

Yobazlarda çömçe dönder ha dönder

Gerçeklerin yerine fitneler dolmuş

Mazlum fakirleri kandır ha kandır

Fakirlerin derdini sorsalar bana

Füze çağlarında kıydılar cana

Bak insanoğlu soyan soyana

Cepler ambar olmuş doldur ha doldur

Âşık Derdiderya bu hal çok fena

Kar köşe ses cihet boyandı kana

Şu fani dünya zindan oldu bana

Bağrı yanıklara bildir ha bildir

-21-

Sıçan gelir baldır küldür

Ben zannettim nallı katır

Ev sahibi balta getir

Öldüm sıçanın elinden

Sıçan gelir takla makla

Aynı nohut içi bakla

Hanım yemekleri sakla

Öldüm sıçanın elinden

Arba ilen urba ilen

Ekmek kaçırır torbayla

Onbeş atlı hem zorbayla

Eşkiyamı oldun sıçan

Sıçan nöbet almış gezer

Kedinin bağrını ezer

Bulgura kenefil düzer

Gerçi oldu küçük sıçan

Eğrim büğrüm yolları var

Çıplak çıplak dölleri var

Buna benzer dorunu var

Dede olmuş küçük sıçan

Dün gördüm Halep yolunda

Tek dabançası elinde

Çift dabançası belinde

Kervan almış küçük sıçan

Derdi Derya nedir çare

Bende açtı derin yara

Hemen herkes tuzak kura

Öldüm sıçanın elinden

-22-

Babası ağlar biçare

Hayırsız evlat kör olsun

Annesi der ah ne çare

Hayırsız evlat kör olsun

Babasının sözünü tutmaz

Anne öğütü kâr etmez

Eğridir işi doğruya gitmez

Hayırsız evlat kör olsun

Kazanır verir zarara

Ceketini basar kumara

Herslenince benzer mara

Hayırsız evlat kör evlat

Utanmaz zerrece yok haya

Vicdanı taş ile kaya

Her gün gider sinemaya

Hayırsız evlat kör evlat

Derdi Deryam söz kâr etmez

Hiç kimseye hayır etmez

Şeytan fikrini terk etmez

Hayırsız evlat kör evlat

-23-

Gerçek muhabbeti beni pişirdi

Sevginin narında yandım kül oldum

Yaktı ciğerimi gözüm yaşardı

Kendimi şaşırdım ben deli oldum

Sadık cananımda bir ışık gördüm

Cemala mat oldum divanda durdum

Tefekküre daldım kendimde sordum

Turap ol dediler bende yol oldum

Gerçek kaptan oldum deryama daldım

Deryayı dolaştım kendimi buldum

Sadık dostlar dedim pervane oldum

Figana başladım akan sel oldum

Âşık Derdi Derya dostun kölesi

Tedavisi zordur cahil yarası

Zehirden acıdır bunun meyvesi

Sabır kapısında durdum lal oldum

-24-

Ne kadar nasihat etsen kötüye

O kişi de namus ar olmayınca

Çürümüş meyveler gelmez satıya

Yaz kıymetli olmaz kar olmayınca

Yorulma boşuna sözden anlamaz

Aslı cahildir kamili bilinmez

Ehli kamil meclisine gelemez

Nefsine hakimiyet dur olmayınca

Çorağa tohum ekme gider boşa

Rüzgarda kendini çarpıyor taşa

Ellerini yakma varken maşa

Yanar için ayva nar olmayınca

Ey dost bununla menzile varılmaz

Bozuk silahlarla hedef vurulmaz

Halden bilmeyene kıymet verilmez

Çünkü aslı temiz yar olmayınca

Âşık Derdi Derya fikrini söyler

Garip bülbül gibi ahu zar eyler

Fakirin halinden anlamaz beyler

Açık göz geçinmez kör olmayınca

-25-

Hırsa yoldaş olan zararla döner

Uymayın öfkeye aman ha aman

Hasretlik okuyla yürekler yanar

Uymayın öfkeye aman ha aman

Sözümü unutma öfkedir düşman

Sakin ol peşini bırak gel koşman

Çok geçmeden olursun pişman

Uymayın öfkeye aman ha aman

Zindana düşürür ömrün bitirir

Zahmet yaptığın yuvan yıkılır

Seni sevmeyenler düşman sevinir

Uymayın öfkeye aman ha aman

Âşık Derdi Derya öfkeyle lanet

Sabrın sonu olur sana selamet

Uyarsan öfkeye çekersin zahmet

Uymayın öfkeye aman ha aman

-26-

Hakikattan haber versem şaşırma

Et karşıya hürmet bulasın servet

Gerçek ol fani dünyayı düşünme

Et karşıya hürmet bulasın servet

Doğruluk kalpte ruhu birleştirir

Bu senin için büyük bir savaştır

Gayret et kendini hakka ulaştır

Et karşıya hürmet bulasın servet

İbadet gizli sadaka gizlidir

Dediklerim Kur’an da yazılır

Ne ararsan ara tümü bizdedir

Et karşıya hürmet bulasın servet

Derdi Derya fakiri sevindirin

Ölmeden ezel nefsini öldürün

Ağlatmayın insanları güldürün

Et karşıya hürmet bulasın servet

-27-

Söylenecek birkaç sözlerim vardır

Gelin hep beraber kardeş olalım

Hakikatı gören gözlerim vardır

Gelin hep beraber kardeş olalım

Gelin senlik benlik sözü atalım

Gerçek sözünü de candan tutalım

Tarlamıza güzel bider ekelim

Gelin hep beraber kardeş olalım

Doğru yola giden fazla yorulmaz

Zülal insanlarda leke bulunmaz

Yola gitmeyince menzil alınmaz

Gelin hep beraber kardeş olalım

Yalanı bırakın doğru söyleyin

Derdi Deryayı da yoldaş eyleyin

Haktan hayırlısı özden dileyin

Gelin hep beraber kardeş olalım

-28-

Gerçeklerin yuvasıdır

Halk evleri, halk evleri

Atatürk’ün meyvasıdır

Halk evleri halk evleri

Otuz iki de kuruldu

Kardeş bacı hep dirildi

Halk evi ismi verildi

Halk evleri halk evleri

Halk evleri kültür dolu

Kökü birdir çoktur kolu

Müzük okçu dokur halı

Halk evleri halk evleri

Bir kolu da köy odası

Çalınır davul zurnası

Halay çeker genç yavrusu

Halk evleri halk evleri

Derdi Derya sevdi özde

Cevher vardır telde sazda

Halk sevgisi çıkmaz bizde

Halk evleri halk evleri

-29-

Güzelim dinle metnin edeyim

Beni mecnun eden senin gözlerin

Şu fani dünyayı sensiz neyleyim

Beni mecnun eden senin gözlerin

Aklımı başımdan alıp kaçıran

Zalim feleğin çarkında geçiren

Aşkın şarabını bana içiren

Beni mecnun eden senin gözlerin

Şu garip sinemi ateşe yakan

Aşk kelepçesini koluma takan

Öksüzler gibi boynumu büken

Beni mecnun eden senin gözlerin

Ben Derdi Deryayım şu dünya yalan

Var mıdır dünyada muradım alan

Aklımı başımdan eyledin talan

Beni mecnun eden senin gözleri

-30-

Sizlere bir sözüm vardır

Doğru yoldan ayrılmayın

Derdin sonu figan zardır

Doğru yoldan ayrılmayın

Bırakın sağ ile solu

Sana demesinler deli

Kayıp edersin sen yolu

Doğru yoldan ayrılmayın

Sevelim birbirimizi

Biz bakalım işimizi

Dinlemeyin yanlış sözü

Doğru yoldan ayrılmayın

Seni soyan dost oluyor

Yoluna tuzak kuruyor

Kardeş kardeşi vuruyor

Doğru yoldan ayrılmayın

Derdi Derya budur sözüm

Eyi düşün iki gözüm

Kışa döner senin yazın

Doğru yoldan ayrılmayın

Kaynakça

Artun, Erman (1996): Adana Âşıklık Geleneği ve Âşık Feymani. Adana. Başgöz, İlhan (1952): "Âşıkların Hayatlarıyla İlgili Aşk Hikayeleri" Journal Of American Folklora 65, no:238

Başgöz, İlhan (1968): İzahlı Türk Halk Şiiri Antolojisi. İstanbul.

Günay, Umay (1992): Türkiye’de Âşık Tarzı Şiir Geleneği ve Rüya Motifi. Ankara.

Kaya, Doğan (1994): Sivas’ta Âşıklık Geleneği ve Âşık Ruhsati. Sıvas.

Köprülü, Fuat (1962): Türk Saz Şairleri. Ankara.

Köprülü, Fuat (1989): Türklerde İlk Şiirler ve Şairler, Edebiyat Araştırmaları 1. İstanbul.