ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ TÜRKOLOJİ ARAŞTIRMALARI MERKEZİ  

Anasayfa | Makale Bilgi Sistemi | Konu Dizini Yazarlar DiziniKaynaklar Dizini | Makale-Yazar Listesi |  Makale Sayısı-Tarih Listesi | Güncel Türkoloji Kaynakçası

MAKALELER

Atatürk Araştırmaları || Çukurova Araştırmaları || Halkbilim || Dilbilim || Halk Edebiyatı || Yeni Türk Dili || Eski Türk Dili
Yeni Türk Edebiyatı || Eski Türk Edebiyatı || Dil Sorunları || Genel || Tiyatro || Çağdaş Türk Lehçeleri

 

TÜRK  DÜNYASINDA  ORTAK  İLETİŞİM  DİLİ  ÜZERİNE 

Prof. Dr. Şükrü Halûk AKALIN 

Ankara Üniversitesi Türkçe ve Yabancı Dil Araştırma ve Uygulama Merkezi TÖMER’in düzenlediği Ortak Dil Türkçe konulu toplantı, son derece mükemmel bir zamanlama ile Türkiye Cumhuriyeti devletinin ulus devlet yapısını sarsacak dayatmalarla karşı karşıya olduğu bir dönemde yapılıyor.

Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Ulu Önder Atatürk’ün; Türk milletini, Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkı olarak tanımladığı ve bu milletin dilini de Türk milletinin dili Türkçedir sözüyle açıkladığı Türkiye Cumhuriyetinin ana niteliğini ortaya koyan temel ilkesine rağmen, sözde sağlanacak birtakım çıkarlar için ülkede dil birliğini bozacak girişimlerde bulunulduğu sırada TÖMER’in düzenlediği Ortak Dil Türkçe toplantısı son derece anlamlıdır. Türk dünyasının dilde birliğinin, fikirde birliğinin, işte birliğinin sağlanması düşüncesini dile getiren Gaspıralı İsmail Beyin ülküsünün gerçekleşmesi için siyasî, kültürel ve teknolojik şartların oluşmaya başladığı bir dönemde, Türkçeden başka dillerle öğretim yapılması için tavsiyelerde, telkinlerde, hatta zorlamalarda, dayatmalarda bulunulması, içinde bulunduğumuz dönemi daha da önemli kılıyor. İşte böylesine önemli günler yaşadığımız, Cumhuriyetin temel niteliklerinin yok edilmek istendiği bir dönemde Ortak Dil Türkçe toplantısını düzenleyen Ankara Üniversitesi Rektörü Sayın Prof. Dr. Nusret Aras’a, TÖMER Müdürü Sayın Aypar Altınel’e ve toplantının düzenlenmesine emeği geçen herkese teşekkür ederim.     

Değerli dinleyenler,

Hepimizin yakın zamanda tanık olduğu siyasî gelişmeler sonucu Varşova Paktı dağıldı, Doğu Bloku olarak da adlandırılan ülkeler bağımsız hâle geldiler. Sovyetler Birliğinin dağılmasıyla önceden Sovyet Cumhuriyeti olan on beş cumhuriyet, ayrı ayrı bağımsız devletler olarak dünya siyasetinde yerini aldı. Rusya Federasyonu dahil olmak üzere yeni cumhuriyetler ekonomide, bilimde, sanatta, sporda kısacası tüm alanlarda dünyaya açılmağa başladı.

Yaşanan bu gelişmeler, Türk soylu halklar için yeni fırsatlar ortaya çıkardı. Ülkeler arasında yakınlıklar, ilişkiler güçlendirildi. Türk dünyası kültür bakanlarının, üniversite rektörlerinin, iş konseylerinin toplantıları düzenlendi. Türkiye’de çeşitli kurultaylar düzenlendi. 

Bu yeni oluşumda daha ilk günlerde dikkatleri çeken Türk halklarının konuştuğu dil oldu. Türk soylu halklar aslında kökeni ortak olan çeşitli lehçeleri konuşuyorlardı. Konuşmaların büyük bir bölümü anlaşılıyordu, biraz dikkat edince  bazı seslerin düzenli olarak bazı lehçelerde değişime uğradığı görülüyordu. 

Yapılan toplantılarda dil konusu, alfabe konusu hep gündemdeydi. Türk soylu halklar arasında alfabe birliğine gidilip gidilemeyeceği, ortak bir yazı dili, iletişim dili oluşturulup oluşturulamayacağı konuları bu toplantılarda sürekli dile getiriliyordu.

Bu toplantımızda ortak yazı dilinden çok, Türk halkları arasında ortak bir iletişim dili konusu üzerinde duracağım. Şu anda önümüzde duran en önemli sorun Türk halkları arasındaki iletişim dilidir. Türk halkları arasında ekonomik, kültürel ve siyasî ilişkiler artmıştır. Bu ilişkilerin daha da artması, güçlenmesi Türk halkları arasında sağlıklı bir iletişimin kurulmasıyla mümkün olur. Türk halkları arasında sağlıklı bir iletişimin kurulması, Türk Cumhuriyetlerinin ve topluluklarının birbirine daha fazla yaklaşmasını sağlayacaktır. Kısacası, bu durum çok yönlü, birbiri ile iç içe geçmiş ilişkiler yumağıdır. İletişim arttıkça ekonomik ve kültürel ilişkiler artacak, artan ekonomik ve kültürel ilişkiler iletişimin güçlenmesini sağlayacaktır.

 İletişim, bütün tarafların anlaşabileceği bir dille sağlanabilir. Aynı dili konuşan insanlar ana dilleriyle anlaşırlar. Ana dilleri farklı olan, ana dillerinde anlaşamayan insanlar ise ancak bildikleri ortak bir yabancı dille anlaşırlar.  Türk soylu halkların lehçelerinin bir bölümü birbirine çok yakındır, Türkiye Türkçesi Azerbaycan Türkçesine, Kazak Türkçesi Kırgız Türkçesine, Özbek Türkçesi Uygur Uygur Türkçesine yakındır. Ancak, Türkiye Türkü ile Kazağın, Türkmen ile Altaylının ilk anda anlaşması kolay olmamaktadır. Birkaç gün bir Türk ülkesinde bulunulduğu zaman anlaşma oranı hemen yükselmektedir.

Peki, ile­ti­şi­min, haberleşmenin hız kazandığı dünyamızda Türk halkları hangi dilde haberleşecektir ? İletişimde ya herkes kendi lehçesini kullanacak, veya her iki tarafın da bildiği ortak bir yabancı dil konuşulacaktır. Türk halkları ana dillerinin yanı sıra çeşitli yabancı dilleri bilmekte, bazı ülkelerde bu yabancı diller öğretim dili olarak kullanılmaktadır.

Türkiye Türklerinin yabancı dili çoğunlukla İngilizcedir. Almanca ve Fransızca ise yabancı dil olarak daha az oranda kullanılmaktadır. Eski Sovyetler Birliğindeki Türk halklarının yabancı dili Rusçadır. İran’daki yirmi milyonu aşkın Azerbaycanlı ise yabancı dil olarak Farsçayı bilmektedir. Irak Türkmenlerinin ve Suriye Bayır Bucak Türklerinin yabancı dili Arapçadır. Yunanistan’daki Türklerin yabancı dili Yunanca, Bulgaristan’daki Türklerin yabancı dili Bulgarca, Romanya’daki Tatar ve Oğuz Türklerinin yabancı dili Romence, Makedonya’daki Türklerin yabancı dili Makedonca ve Sırpça, Kosova’daki Türklerin yabancı dili ise Sırpçadır, Arnavutça bilen Türkler de vardır. Bu geniş Türk dünyasında farklı lehçeleri konuşan Türk halklarının birbirleriyle hangi dilde iletişim kuracağı üzerinde durulması gereken bir konudur.

Bir Kazak ile bir Kosovalı Türkün konuşması sırasında hiçbiri karşısındakinin leh­çe­si­ni an­la­­yamayacaktır. Kazağın yabancı dili Rusça, Kosovalı Türkün yabancı dili Sırpça veya Arnavutçadır. Ya­bancı dillerde de anlaşamadıklarına göre bu iki kişi hangi dilde anlaşacaktır?  Birinin Rusçayı ya da diğerinin Sırpçayı öğrenmesi mi gerekmektedir ? Yabancı dillerle anlaşmalarını beklemek son derece anlamsızdır. Doğrusu, bütün Türk soylu halkların birbirleriyle anlaşabileceği ortak bir iletişim diline sahip olunmasıdır.

Çağımızda iletişim araçlarının gelişmesi ve hız kazanması bütün dünya milletlerini bir­bi­rine yaklaştırmıştır. Bilginin ve iletişimin iç içe olduğu yeni bir kavram insanlığın ge­le­ce­ği­ne yön vermektedir. Bu kavram Türkçede bilişim (İng. İnformatics)’dir. Bilginin ve haber­leş­me­nin müthiş bir hızla gidip geldiği sistem ise internettir. Dünya milletleri arasındaki uzak me­sa­fe­leri ortadan kaldıran internet, Türk halklarını birbirine yaklaştıracaktır. İnterneti sadece el­mek (e-mail) ve ağ sayfaları (web pages) olarak düşünmek doğru değildir. Sanal yayıncılık (vir­tual publishing), konferans sistemleri, haberleşme hatları, tartışma hatları, internet üzerinden canlı radyo ve televizyon yayını gibi pek çok ile­ti­şim yolunu da düşünmek gerekir. Şu anda internette insanlar çoğunluğu İngilizce olmak üze­re Almanca, Fransızca, İtalyanca, Türkçe, Rusça gibi çeşitli dillerle haberleş­mek­te­dir. Aynı mil­letten olan insanlar kendi dilleriyle haberleşmesini sürdürürken, farklı mil­let­ler­den olan in­san­lar iletişimlerini çoğunlukla İngilizce yapmaktadır.

Yazı birliğinin, yani alfabe birliğinin sağlanması öncelikli önem taşımaktadır.

Yirminci yüzyılın başlarına gelindiğinde Türk soylu halkların büyük bir çoğunluğu Arap kaynaklı yazıyı kullanıyordu. Arapça için belki mükemmel olan Arap yazısı Türkçe için ve bütün Türk soylu halkların dilleri için hiç de uygun bir yazı sistemi değildi. Arapçada ünlü sayısı son derece az iken, Türk lehçelerinde ünlü sayısı sekiz, dokuz, hatta on olabilmektedir. Yazının Türkçe için yetersizliği öteden beri tartışılıyordu. On dokuzuncu yüzyılda Arap alfabesinden kurtulup Latin alfabesine geçmek için birtakım teşebbüsler olmuştu. Latin yazısına geçen ilk Türk halkı Yakutlardır. 1917-1918 yıllarında Yakutların Lâtin kaynaklı yazıya geçtiklerini biliyoruz. Azerbaycan Türkleri de 1927’de Lâtin alfabesine geçtiler. 1926’da Bakû’de Birinci Türkoloji Kongresi yapıldı. Bu kongrede uzun tartışmalardan sonra Latin kaynaklı bir alfabe benimsendi ve buna Birleştirilmiş Türk Elifbası adı verildi. Bu alfabe aşamalı olarak Sovyetlerdeki Türk Cumhuriyetlerince kullanılmağa başlandı. 1928’de Atatürk, en büyük atılımlarından birini gerçekleştirerek Türkiye’de Lâtin alfabesine geçişi sağladı. 1930’ların başında neredeyse bütün Türk dünyası aynı kaynaklı yazıyı kullanıyordu. Bu durum devam etseydi belki de Sovyetlerdeki Türk halklarının birbirleriyle anlaşması daha kolay olacaktı. Ancak, Stalin’in 1930’larda başlattığı kıyım sırasında Sovyetlerdeki Türk halklarının Lâtin yazısını kullanmalarına son verildi. Ne ilginçtir ki 1926 Bakû Türkoloji Kongresinde Lâtin alfabesini savunan bilim adamlarının çoğunun ölüm tarihi 1937’dir. Bunlar arasında Türk soylu halkların bilim adamlarının yanı sıra ünlü Türkolog Samoyloviç de vardı. Bu kıyım sırasında Türk halklarının artık Kiril yazısını  kullanmalarına karar verildi. 1937’de başlayan Kiril yazısına geçiş uygulaması 1940’lı yılların başlarında tamamlandı.

Sovyetlerdeki bütün Türk halkları aynı Kiril alfabesini kullansalardı belki de bugünkü dağılmışlık yine olmayacak, Kazaklar, Kırgızlar, Özbekler, Türkmenler hatta Azerbaycanlılar birbirlerini anlayabileceklerdi. Bu olmadı... Her cumhuriyette, oluşturulan her yazı dilinde farklı bir Kiril alfabesi  uygulamaya sokuldu. Bilindiği gibi dünyadaki bütün dillerde sesler ortaktır. Dilleri birbirinden ayıran sesler değil, seslerin oluşturduğu anlamlı yapılardır. Seslerin yazıdaki karşılıkları olan harfler de farklı dillerde aynı sesleri gösterebilir. Türk lehçelerinde seslerin neredeyse yüzde doksan dokuzu ortak iken bu seslerin bir bölümü için farklı işaretler kullanıldı. Geçen zaman içerisinde Türk halklarının dilleri birbirinden uzaklaşmağa başladı. 

Bilim ve öğretim dili olarak Rusçanın yaygınlaştırılması da Sovyetlerdeki Türk   soylu halkların birbirlerinin dillerinde anlaşma sağlamalarını engelledi. Bir Kazak ile Kırgız kendi ana dillerinde konuşsalar anlaşma oranı yüksek olacak ve belki de bu iki komşu lehçe bu kadar birbirinden uzaklaşmayacaktı. Sovyet halklarının kardeşlik dili Rusça, Sovyet dili Rusça  gibi kandırmacalar sayesinde Rusça, Türk soylu halklar arasında iletişim dili haline geldi.  Artık bugün bir Özbek ile bir Kazak yan yana geldiğinde gayet rahat bir şekilde Rusça konuşarak anlaşıyor. Hatta aynı soydan gelenler bile kendi aralarında Rusça konuşmayı tercih ediyorlar. Birkaç cumhuriyet dışında hemen hemen bütün Sovyetler Birliğinde yüksek öğretimde öğretim dilinin Rusça olması yeni kuşakların ana dilinden uzaklaşmasına yol açtığı gibi Türk soylu halkların birbirlerinin dillerini tanımalarını da engelledi. Böylece bugünkü tablo ortaya çıktı.

Bugün Türk soylu halklar arasında bir iletişim dili nasıl kurulabilir ?

Öncelikle Türk lehçelerindeki ortak unsurlar üzerinde durulmalıdır. Bunlardan ilki Türk lehçelerinin ortak söz varlığıdır. Türk soylu halkların dilleri incelendiğinde kelimelerin çoğunun ortak olduğu görülür. Türk halkları arasındaki ortak iletişim dili bu ortak söz varlığına dayalı olarak kurulacaktır. Kelimelerin lehçelerde ses değişiklikleriyle kullanılması anlamın kavranmasını engel olmayacaktır. Kelimelerde ne kadar büyük ses değişikliği olursa olsun  hece sayısındaki eşitlik, vurgu ve kelimenin tınısı anlamı çıkarmayı engellememek­te­dir. Kelimelerin söz dizimi içerisinde yeri de metin bağlamından anlamın çıkarılmasını daha da kolaylaştıracaktır.

Şimdi Türk halklarının ortak söz varlığını ana hatlarıyla değerlendirelim:

Bazı ses farklılıkları dışında fiillerin neredeyse tamamı ortaktır. Uzun tarihi boyunca dilimize yabancı dillerden ad, sıfat, zarf, edat türünden kelimeler girmiştir, ancak yabancı kökenli fiil dilimizde çok azdır. Bu nedenle fiillerimizin çoğunun anlamı kolayca kavranabilir.

Zamirlerimizin hepsi aynıdır. Sadece birinci teklik kişi zamirinde /b/ ~ /m/ değişimi görülür. Ancak, Türk dünyasının bütün mensupları men’in ben anlamına geldiğini, ben’in de men anlamında kullanıldığını bilmektedir. Zamirlerin çekimlerinde farklılıklar vardır, ancak cümlenin bağlamından anlamı çıkarmak mümkündür.

Sayı adlarımız ortaktır. Bütün Türk halkları aynı sayı adlarını kullanmaktadır. Milyona kadar olan sayı adları da Türkçe kökenlidir. Milyon, milyar gibi sayı adları yabancı kaynaklı olmakla birlikte bütün lehçelerde bu alıntı kelimeler kullanılmaktadır. Şu halde Türkçe kökenli olsun alıntı olsun bütün sayı adları ortaktır. Diğer kelimelerde olduğu gibi sayı adlarında da lehçelere göre birtakım ses değişmeleri vardır. Bunlar da metin bağlamından rahatlıkla anlaşılabilecek kelimelerdir.

Ağız, burun, kulak, dil, diş, saç gibi organ adları Türkçe kökenlidir. Bazı lehçelerdeki ses değişmeleri kelimelerin anlaşılmasına engel değildir.

Coğrafya adları bütün lehçelerde ortaktır. Bu kelimelerde de birtakım ses değişiklikleri vardır, ancak bunlar da anlaşmaya engel değildir. Biraz dikkat ve gayretle bu kelimelerin anlamları çıkarılabilir.

Renk adlarımız ortaktır: ak, kara, sarı, al, kızıl... Bazıları lehçelerin genel ses özellikleri sebebiyle değişikliklere uğrar: yeşil ~ jasıl ~ caşıl.

Soru kelimelerimiz ortaktır: Kim, ne bütün lehçelerde kullanılmaktadır.   Kaç ~ kança ~ neçe gibi kelimeler farklı da olsa alış veriş sırasında hangi anlamda kullanıldıkları kolaylıkla anlaşılmaktadır.

Türk halkları arasında ortak iletişim dilinin nasıl kurulacağı konusuna gelince... Bu da zamanla gerçekleşecektir. Ancak bunu zamana bırakıp beklemenin bir anlamı yoktur. Atatürk, bugünkü durumu daha 1933 yılında görmüş ve bir gün Sovyetler Birliğinin dağılacağını, Türk soylu halkların bağımsızlıklarına kavuşacaklarını, dili bir, inancı bir soydaşlarımızla şimdiden ilgilenmemiz gerektiğini meşhur konuşmasında söylemişti.

Evet, Atatürk’ün dediği gibi o gün geldi. Ancak, ne yazık ki Atatürk’ün 1933’te gördüğü gerçeği biz daha önce göremedik ve bugüne hazırlanamadık. Türk halkları arasındaki dil köprüsünü tam anlamıyla kuramadık. Ortak iletişim dili konusunda bugün neler yapılmalıdır, kısaca bunlara değinmek istiyorum:

Yapılması gereken ilk iş bütün Türk soylu halkların ortak bir alfabeye geçmesidir. Bilgisayar ve iletişim teknolojileri Latin alfabesine dayalı olarak geliştiğine göre bütün Türk soylu halklar en kısa zamanda ortak bir Latin alfabesine geçişi sağlamalıdır. Bu alfabede Türk lehçelerindeki ortak sesler için ortak harfler kullanılmalıdır. Alfabe mümkün olduğu kadar pratik olmalıdır. İşaret kalabalığından kaçınılmalıdır. 1991 yılında Marmara Üniversite­sin­de yapılan toplantıda belirlenen 34 harflik ortak alfabeden her Türk Cumhuriyeti ve topluluğu kendisi için gerekli olan işaretleri alarak alfabesini oluşturmalıdır.  Bu alfabedeki işaretlerden başka işaretler kullanılmamalıdır. Bu alfabenin bütün Türk halklarına öğretilmesi ve alfabenin kullanılması için dilcilere önemli  görevler düşmektedir. Siyasi iktidarlara bu konu bilimsel olarak anlatılmalıdır.

Azerbaycan Cumhuriyetinde Lâtin kaynaklı alfabe 1 Ağustos 2001 tarihinden  itibaren kullanılmaya başlandı. Azerbaycan’da Lâtin yazısına geçiş çalışmaları 1992’de başlamıştı ama zaman zaman sekteye uğrayan bu geçiş 18 Haziran 2001’de Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev’in ‘devlet dilinin tekmilleştirilmesi’ hakkındaki kararı ile kesinlik kazandı. Türkmenistan’da ve Özbekistan’da da bu yolda kararlar alındığını ve uygulamanın aşamalı olarak yürütüldüğünü biliyoruz. Lâtin kaynaklı alfabenin bütün Türk dünyasında yaygınlaşmasıyla ortak iletişim dilinin kurulmasında önemli adımlar atılmış olacaktır.

Türk dünyası ortak iletişim dili üzerine araştırmalar, çalışmalar yapmak üzere Türk Cumhuriyetlerindeki dil enstitülerinin, dil kurumlarının desteğiyle uluslar arası araştırma enstitüsü kurulmalıdır. Bu enstitüde Türk dünyası ortak iletişim dilinin söz varlığı, terimleri üzerine çalışmalar öncelikli olarak yürütülmelidir.

Türk halklarının söz varlığı belirlenmelidir. Bugün Türk lehçelerinin 40.000 ila 80.000 kelimelik söz varlığı mevcuttur. Bütün Türk lehçelerinin söz varlığını ortaya koyacak büyük bir karşılaştırmalı sözlük hazırlanmalıdır. Bir kavram için bir lehçede yabancı kaynaklı kelime, diğer lehçelerde Türkçe kökenli kelime kullanılıyorsa Türkçe kökenli kelime o lehçeye de alınmalıdır.  Böylece lehçelerin söz varlıkları da doğal kaynaktan zenginleşmiş olacaktır. Bu konuda Türk Dil Kurumunda yürütülmekte olan projeden söz etmek gerekiyor. Karşılaştırmalı Türk Lehçeleri Sözlüğü ve Grameri Projesinde çok sayıda uzman çalışıyor. Prof. Dr. Ahmet B. Ercilasun’un başkanlığında yürütülen projede Türk lehçelerinin söz varlığı ortaya konulacaktır. Hazırlanacak bu sözlük, önemli bir boşluğu dolduracaktır. Bu projede Karşılaştırmalı Türk Lehçeleri Grameri de hazırlanmaktadır.

Türk dünyasında ana dilde öğretim de üzerinde önemle durulması gereken bir başka konudur. Türk soylu halklar ilkokuldan üniversiteye kadar öğretimlerini ana dillerinde yapmalıdır. Ana dilden başka bir dille öğretim yapılması dereceli olarak kaldırılmalı, her öğretim kademesinde aşamalı olarak ana diliyle öğretime geçilmelidir.

Türk halkları birbirinin edebi eserlerini okumalı, okutmalıdır. Okul kitaplarında her Türk lehçesinden parçalar özgün şekilleriyle ve o lehçeye aktarılmış şekilleriyle yer almalıdır. Türk dünyası ortak edebiyatının kaynak eserleri destanlar, masallar, ninniler, atasözleri her cumhuriyette ayrı ayrı yayımlanmalıdır. Bu edebi eserlerin bütün Türk dünyasının ortak ürün­leri olduğu bilinci yaygınlaştırılmalıdır.  Türk dünyası şair ve yazarlarının eserleri diğer leh­çelerde de yayımlanmalıdır. Bu eserler ortak Türk alfabesiyle yayımlanmalı, sayfanın bir ta­ra­fında özgün metin karşısında ise aktarması bulunmalıdır. 

Türk cumhuriyetlerinin radyo ve televizyon yayınlarının Türk halkları tarafından izlenmesi sağlanmalıdır. Yayınlar Türk dili ile yapılmalıdır. Televizyonlarda Türk halklarının filmleri özgün şekilleriyle oynatılmalı, alt yazıda o ülkenin lehçesine aktarılmalıdır.

Türk dünyasındaki sanat ve kültür ilişkileri karşılıklı olarak geliştirilmeli, güçlendirilmelidir. Müzik, sinema, tiyatro gibi sanat türleri ortak iletişim dilinin gelişmesine yardımcı olacaktır.  

Türk lehçeleri için pratik günlük konuşma kitapları hazırlanmalıdır. Burada kullanılacak cümlelerde ortak kullanımlara ağırlık vermek gerekir. Bir lehçe için çok özel ifade yerine, her lehçede anlaşılabilecek genel kullanışlar tercih edilmelidir.

Kabilecilik, aşiretçilik gibi Türk dünyasını bölen düşüncelerden kaçınılmalıdır. Ağız özelliklerini yazı diline aksettirmekten uzak durmalıdır. Mümkün oldukça bütün Türk lehçelerindeki ortak şekiller kullanılmalıdır.

Türk halkları birbirleriyle iletişimlerinde kendi dillerinden başka bir dili, iletişim dili olarak kullanmamalıdır. Halklar arasındaki iletişimde Rusça veya İngilizce gibi çeşitli yabancı dillerin kullanılması ortak iletişim dilinin ve ortak yazı dilinin oluşmasını geciktirir, hatta engeller.

Türk halkları arasında iletişimi artıracak ve geliştirecek bir başka unsur ise internettir. İnternette Türk halklarının haberleşmesi için ortak alfabe uygulaması  en kısa zamanda başlamalıdır. İnternette Türk halkları birbirleriyle ana dillerinde haberleşmeli ve internet kullanılacak ortak terimleri üretilmelidir. Türk Cumhuriyetlerinin Üniversitelerinin ve diğer kurumlarının internette açacağı sayfalar öncelikle ve mutlaka ana dille yazılmalıdır. Ana dildeki internet sayfalarının yabancı dillere de çevrilebilir. Türkiye’de başlatılan İnternette Türkçeyi Yaygınlaştıralım çalışmalarına Türk Cumhuriyetleri de katılmalıdır.

Türk halkları ortak iletişim dilinin oluşturulması için Sürekli Türk Dil Kurultayları yeniden canlandırılmalı, her yıl bir Cumhuriyette yapılmalıdır. Kurultaylarda ortak iletişim dilinin oluşma şartları ele alınmalı, gelişmeler izlenmelidir. Bu kurultaylarda zaman içerisinde ortaya çıkabilecek durumlarla ilgili olarak ortak çözüm yolları yürürlüğe konulmalıdır.

Yapılacak bu çalışmalarla ortak iletişim dilinin kurulması sağlanacak ve ortak iletişim dili ortak Türk yazı dilinin temelini oluşturacaktır.

Şu anda özellikle Türkologlar arasında bir ortak iletişim Türkçesi oluşmuş durumdadır. Hatta bu bilim adamlarımızın konuşmalarını sokaktaki insan dediğimiz, dilcilikle ilgisi olmayan kişiler bile anlamaktadır. En son örneğine Diyarbakır’da düzenlenen Nevruz konulu toplantıda tanık olduk. Toplantıya konuşmacı olarak katılan Azerbaycan Türklerinden Kamil Veli Nerimanoğlu, salondaki herkesin anlayabileceği bir dille konuşmasını yaptı. Bu ne tam Azerbaycan Türkçesi, ne de tam Türkiye Türkçesi idi. Özellikle Diyarbakırlı yurttaşlarımız bu konuşmayı çok iyi anladılar, çünkü tarihteki Akkoyunlu, Karakoyunlu Türk devletlerinin dil özellikleri bugün hem Diyarbakır ağzında hem de Azerbaycan Türkçesinde yaşıyor. Bu örnekler Türk dünyasında ortak iletişim dilinin oluşmasının mümkün olabileceğini göstermektedir.

Önemli olan öncelikle ülkemizde, Türkiye Cumhuriyetinde dil birliğinin korunması, güçlendirilmesi, bununla birlikte  bütün Türk dünyasında ortak iletişim dilinin oluşması uğrunda çalışmaların yürütülmesidir.

Hepinizi saygıyla selamlarım.