İKİNCİ GRUP KURULUYOR

Efendiler, yeri düşünce bilginize sunmuştum ki, Meclis'te kurduğumuz Müdafaa-i Hukuk Grubu,Meclis görüşmelerinin iyi gitmesini ve Bakanlar Kurulu çalışmalarınınaksamadan yol almasını sağlama bakımından sonuna kadar yardımcı oIdu. Fakat bir taraftan da muhalif duygu ve düşüncede olanlar, her günbiraz daha taraftar buldukça, Grup'un çalışmasını güçleştirmeye başladılar. Muhalefet düşüncesinin ana kaynağı, Müdafa-i Hukuk Grubu tüzüğünün temel maddesindeki ikinci noktaydı. Yani hükumet kuruluşununTeşkilât-ı Esasiye Kanunu'na uygun olarak yapılması meselesi...

Programın ilk maddesinin son fıkrası, duygu ve düşüncelerde tambir uvuşma sağlanmasına sürekli bir engel olarak kaldı. Bu sebeple grupiçinde de görüŞ aynlıkları ve disiplinsizlik başgösterdi. Birtakım kimseler gruptan ayrıldı. Aynlanlar dışarıdakilerle birleşerek grubu yıkmayaçok çalıştılar. Alınarı tedbirler buna engel oldu. Sonunda İkinci Grupadıyla yeni bir grup oluştu. Bu grubu oluşturanlar, memleketteki Anadoluve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nden ayrılmadıklarını, onun kongrelerde tespit edilen gayelerinin takipçisi bulunduklarını iddia ediyorlardı.İkinci Gruba önayak olanlar görünüşte Salâhattin ve HüseyinAvni Bey'lerdi. Birinci derecede faaliyet gösteren ve kışkırtanların iseRauf ve Kara Vasıf Bey'ler olduğu anlaşılıyordu.

Bu grubun faal ve inatçı üyelerinden olan Samsun milletvekiliEmin Bey, son zamanlarda bir vesileyle Ankara'ya gelmişti. Bütüngerçekleri anlamıştı; kışkırtıcı ve bozguncuları lânetliyordu. Bu zat banaşunu anlattı : Rauf Bey, İkinci Grubu kışkırtıyor ve aşırı davranışlarasürüklüyormuş... Emin Bey, Rauf Bey'e demiş ki : Rauf Bey, şu cevabı vermiş :

Efendiler, bildiğiniz üzere, o zaman yürürlükte olan kanuna göre,Bakanlıklar için, ben Meclis'e aday gösterirdim. Milletvekilleri gösterdiğim adaya olumlu veya olumsuz oy verirler yahut da çekimser kalırlardı.İkinci Grup, benim adaylarımı dikkate almadan, kendi grupları adına ortaya attıkları adaylara, kanuna aykırı olarak oy vermek suretiyle, hükûmetin kurulmasını engellemeye başladılar.

Efendiler, Meclis'te ordu aleyhine de bir hareket yaratılmıştı. Diyorlardı ki, Sakarya Muharebesi'nden sonra aylar geçtiği halde, ordu niçintaarruza geçmiyor? Mutlaka taarruz etmelidir. Hiç olmazsa sınırlı, belirlibir cephede taar ruz yapılmalıdır ki, ordumuzun taarruz kabiliyeti olupolmadığı anlaşılsın' Bu harekete karşı direndik. Maksadımız, bütün hazırlıklarımızı tamamlayarak genel ve kesin sonuca götürücü bir taarruzyapmak olduğu için, sınırlı bir cephede taarruz görüşünü benimseyemezdik; bunda bir yarar yoktu.

Muhaliflerde uyanan kanaat, ordumuzun taarruz gücünü kazanamayacağı noktasında toplandı. Bunun üzerine, ordunun taarruza geçirilmesiyolundaki hücumlarını durdurdular. Hücum sistemini değiştirer ek başka bir görüş ortaya attılar. Bu defa dediler ki, bizim asıl düşmanımız Yunanlılar, Yunan ordusu değildir. Zaten Yunan ordusunu tamamen yenmişolsak da iş bununla bitmez. İtilâf Devletleri'ni, özellikle İngilizleri savaşla yenmek gerekir. Bunun için Yunan ordusuna karşı bir perde hattı bırakmak, asıl orduyu Irak'ın kuzey sınırına yığıp, İngilizlere taarruz etmek gerekir. Davamızın savaşla halledilmesi görüşü benimseniyorsa yapılacak iş budur.