ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ-TÜRKOLOJİ ARAŞTIRMALARI MERKEZİ
Anasayfa | Makale Bilgi Sistemi | Konu Dizini Yazarlar DiziniKaynaklar Dizini | Makale-Yazar Listesi |  Makale Sayısı-Tarih Listesi | Güncel Türkoloji Kaynakçası

Atatürk Araştırmaları || Çukurova Araştırmaları || Halkbilim || Dilbilim || Halk Edebiyatı || Yeni Türk Dili || Eski Türk Dili
Yeni Türk Edebiyatı || Eski Türk Edebiyatı || Dil Sorunları || Genel || Tiyatro || Çağdaş Türk Lehçeleri

 

ATATÜRK’ÜN BALKAN POLİTİKASI VE ATATÜRK DÖNEMİ’NDE TÜRKİYE-

BALKAN DEVLETLERİ İLİŞKİLERİ

AKADEMİK BAKIŞ DERGİSİ
Sayı 21, Temmuz - Ağustos - Eylül - 2010
Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler E-Dergisi

Barış Ertem

Özet

1923 yılında kurulan genç Türkiye Cumhuriyeti, kendi çıkarlarına uygun yeni bir
diplomasi geliştirmek zorundaydı. Lideri Mustafa Kemal Atatürk'ün gerçekçi politika
anlayışı, genç devletin dış politikasını ulusal çıkarlar, güvenlik ve barışın korunması üzerine
kurdu. Bu politikayla yola çıkan Türkiye Cumhuriyeti, tarihi bağlarının olduğu ve stratejik
açıdan önemli Balkan devletleriyle de bu anlayışla diplomatik ilişkilere başladı. Önce Balkan
devletleriyle arasındaki sorunları çözen Türkiye, daha sonra ikili anlaşmalarla ilişkilerini
güçlendirdi. İkinci Dünya Savaşı yaklaşırken Balkanlar'ın güvenliği için daha güçlü bir
işbirliği gerektiğini bilen Türkiye Cumhuriyeti, bu amaçla 1934 yılında kurulan Balkan
Paktı'na öncülük etti. Bu diplomasisiyle Türkiye, Atatürk döneminde, Balkan devletleri
arasında saygın bir yer kazandı

Anahtar kelimeler: Türk Dış Politikası, Balkanlar, Balkan Paktı, Lozan.

ATATÜRK’S BALKAN POLICY AND TURKEY-BALKAN STATES
RELATIONS IN ATATÜRK PERIOD

Abstract

The young Turkish Republic, who founded in 1923, needed to develop a new
diplomacy. With Mustafa Kemal Atatürk’s realistic understanding of politics, the young
state’s new foreign policy founded on national security, national interests and peace. With this

 

AKADEMİK BAKIŞ DERGİSİ
Sayı 21, Temmuz - Ağustos - Eylül - 2010
Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler E-Dergisi

ISSN:1694-528X İktisat ve Girişimcilik Üniversitesi, Türk Dünyası
Kırgız- Türk Sosyal Bilimler Enstitüsü, Celalabat- KIRGIZİSTAN
http://www.akademikbakis.org


foreign policy, Turkey has strengthened relations with Balkan States. Turkish Republic has
signed bilateral agreements with Balkan States and worked to protect the security and peace
of Balkan Region. When approaching the Second World War, Turkey was pioneered to
establishment of Balkan Pact in 1934. On Atatürk period, with this diplomacy, Turkey won a
respectable place among the Balkan states.

Keywords: Turkish Foreign Policy, Balkans, Balkan Pact, Lausanne.

GİRİŞ

24 Temmuz 1923 tarihinde Lozan Antlaşması’yla dünya devletlerine varlığını
tanıtmayı başaran yeni Türkiye Devleti, 29 Ekim 1923 tarihinde de yönetim şeklini
cumhuriyet olarak belirlemiş ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak uluslararası alandaki
yerini almıştır. Kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün ve dolayısıyla genç Türkiye
Cumhuriyeti’nin 1920’li ve 30’lu yıllardaki dış politikası, genellikle yeni devletin milli
çıkarlarını, güvenliğini korumak ilkesi yönünde olmuş ve bu dönemde barışçı, gerçekçi bir dış
politika izlenmesine özen gösterilmiştir.

Atatürk döneminin dış politika anlayışını, henüz cumhuriyet 1 ya şındayken, 1924
yılında, Başbakan Ali Fethi Bey’in (Okyar) programını Büyük Millet Meclisi’nde okurken
yaptığı konuşmasından görebilmek mümkündür. Başvekil Fethi Bey, programının hariciye
siyaseti ile ilgili kısmında:

“Tâkib edeceğimiz siyâseti hâriciye derin bir fikri müsalemete müstenit ve mütekabil
hukuk ile uhuda fartı riayet esaslarından mülhem olacaktır. Muallâk mesailin dostane ve
müsalemet perverane hissiyatın tesiratı altında ve aynı zamanda millî hukukun mahfuziyetini
temin edecek tarzda halline tehalükle çalışacağız”
demiştir.1

Cumhuriyetin ilk yılında belirlenen bu dış politika anlayışının daha sonra farklı
hükümetlerde de değişmeden devam ettiği ve Atatürk döneminin kalıcı bir siyaseti olduğu,
yeni Başvekil İsmet Paşa’nın (İnönü) Millet Meclisi’ndeki çeşitli konuşmalarından açıkça
anlaşılabilmektedir. Nitekim, İsmet Paşa 3 Haziran 1929 tarihinde Meclis’te yaptığı bir
konuşmasında dış politikayla ilgili şunları söylemiştir:

AKADEMİK BAKIŞ DERGİSİ
Sayı 21, Temmuz - Ağustos - Eylül - 2010
Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler E-Dergisi

ISSN:1694-528X İktisat ve Girişimcilik Üniversitesi, Türk Dünyası
Kırgız- Türk Sosyal Bilimler Enstitüsü, Celalabat- KIRGIZİSTAN
http://www.akademikbakis.org


“Hallolunan meselelerle hiç ilişiği olmaksızın size gelecek beynelmilel meseleler ve
ihtilâflar hakkında düşündüğümüzü söyleyeceğim. Kendimizi haksız olmaktan sakınmak,
icabında hakemden adâlet istemek, haksızlığı baskı ile yüklemek isteyecek olanı red için
yürekli ve güçlü olmak, işte bizim zihniyetimiz ve millî terbiyede istikametimiz
budur.Beynelmilel münasebetlerimizde emniyet verici bir tutum, dostluklarımıza vefa, her
fırsatta ve elimizden geldiği kadar sulh ve huzura hizmet; dikkatle riayet ettiğimiz
esaslardır”2

Başvekil İsmet Paşa, 9 Kasım 1929’daki bir konuşmasında da aynı dış politika
ilkelerine önem verildiğini tekrar belirtmiştir:

“Sulh havasını kuvvetlendirmek, beynelmilel ihtilâfları mutlaka sulh yolları ile
halletmek için uzlaşma ve hakem usullerini memnuniyetle kullanmak; dikkatle takip ettiğimiz
bir harekettir. ”
3

Türkiye Cumhuriyeti, dış politikasındaki anlayışını 30’lu yıllarda da tutarlı olarak
sürdürmüştür:

“Dışarı siyasada sulh ve emniyeti korumak ve teşkilâtlandırmak için bütün
kudretimizle çalışıyoruz. Dostlarımıza, taahütlerimize sadakat ve genel olarak yakın
komşularımızla iyi geçinmek için elimizden gelen herşeyi samimiyetle yapmak, siyasetimizdir.
Bu siyasetin ana çizgileri içinde uluslararası hâdiseleri dikkatle takip ediyoruz”
4

20’li ve 30’lu yıllarda yapılmış olan resmi konuşmalardan ve açıklamalardan
örneklerle belirtmeye çalıştığımız Atatürk’ün bu dış siyaset ilkesi, Balkan politikasında da
etkisini göstermiştir. Türkiye Cumhuriyeti, genç bir ulus-devlet olarak diplomatik alanda
kurduğu yeni ilişkiler çerçevesinde Balkan devletleriyle de ilişkilerini geliştirmeye çalışmıştır.
Türkiye, hem komşularıyla iyi ilişkilere girmek hem de geçmişten daha farklı bir politika
izlediğini ispatlamak amacıyla Balkan devletleriyle ikili ilişkiler kurmak için çaba
göstermiştir. 5 Balkanlar’ın yeni Türkiye Devleti için batıya bir geçiş noktası olduğu
düşünüldüğünde, dönemin Türk diplomasisi açısından önemi de rahatlıkla anlaşılabilir. Aynı

AKADEMİK BAKIŞ DERGİSİ
Sayı 21, Temmuz - Ağustos - Eylül - 2010
Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler E-Dergisi

ISSN:1694-528X İktisat ve Girişimcilik Üniversitesi, Türk Dünyası
Kırgız- Türk Sosyal Bilimler Enstitüsü, Celalabat- KIRGIZİSTAN
http://www.akademikbakis.org


şekilde, yeni bir devlet olarak Türkiye’nin de, Balkan ülkeleri için çok büyük bir stratejik
öneme sahip olduğu gerçeği unutulmamalıdır.

Bunlarla birlikte, Atatürk’ün Balkan politikası incelenirken politik ve siyasi unsurlar
dışında manevi bazı unsurlar da dikkate alınmalıdır. Atatürk Makedonya’da doğmuş,
çocukluğunun, gençliğinin ve subaylığının alt ın yıllarını Makedonya’nın hareketli havasında
yaşamıştır. Birinci Dünya Savaşı’ndan önce Belgrad ve Makedonya’da ateşe-militerlik
yapmış olan Mustafa Kemal Atatürk, bu sebeple Balkanlar’a ayr ı bir önem vermiştir.

Atatürk’ün Balkan politikasına ve Türkiye’nin bu dönemde Balkanlar’la olan
ilişkilerine geçmeden önce, coğrafi açıdan
“Balkanlar” kavramını kısaca incelemek faydalı
olacaktır. Coğrafi açıdan Balkanlar, kuzeyde Tuna’dan aşağı kesimleri ve Sava Irmağı,
doğuda Karadeniz, güneydoğuda Ege Denizi, güneyde Akdeniz, güneybatıda Ion Denizi ile
sınırlı olan bölgedir.

1923-1934 ARASINDA TÜRKİYE-BALKANDEVLETLERİ İLİŞKİLERİ

Yunanistan ’la ilişkiler

Temmuz 1923’te imzalanan Lozan Antlaşması ile Türkiye’nin iki Balkan ülkesi olan
Yunanistan ve Bulgaristan ile Trakya sınırı belirlenmiştir. Buna göre, Lozan’ın 2.maddesi ile
Yunanistan ile Türkiye arasındaki sınırın Trakya’da Meriç Nehri’nin akım yolu olması karara
bağlanmıştır. Yine Lozan’a göre, Türkiye’nin Bulgaristan ve Yunanistan’la olan Trakya
sınırının iki yanındaki toprakların yaklaşık 30 km’lik bölümü askerden arındırılmıştır. Trakya
sınırının bu bölgesindeki askersizlik durumu, daha sonra yapılan bir düzenlemeyle 1938’de
sona ermiştir. Bulgaristan ise, bu görüşmelerin yalnızca Boğazlar rejimi ve Trakya sınırı ile
ilgili olan kısımlarına katılmışt ır.6

Ege adaları konusunda ise; İmroz, Bozaada ve Tavşan Adaları’nın Türkiye’ye
bırakılması 12.maddeyle düzenlenmiştir.7 Bununla birlikte, Doğu Akdeniz adaları olan Limni,
Semendirek, Midilli, Sakız, Sisam ve Nakarya adaları, yine aynı maddeyle Yunanistan’a
bırakılmıştır. Yine aynı maddeyle, Asya kıyısından 3 milden az uzaklıkta bulunan adalar

AKADEMİK BAKIŞ DERGİSİ
Sayı 21, Temmuz - Ağustos - Eylül - 2010
Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler E-Dergisi

ISSN:1694-528X İktisat ve Girişimcilik Üniversitesi, Türk Dünyası
Kırgız- Türk Sosyal Bilimler Enstitüsü, Celalabat- KIRGIZİStAn
http://www.akademikbakis.org


Türkiye’nin egemenliğine bırakılmıştır. 13.madde ile Yunanistan’a bırakılan Doğu Akdeniz
adaları, Limni Adası dışında silâhsızlaşt ırılmış ve askersizleştirilmiştir.

Şüphesiz, Türkiye’nin bu dönemde Balkanlar’da büyük sorunlar yaşamış olduğu
Yunanistan’la Lozan’da masaya otururken görüşeceği tek konu sınırlar değildi. Bununla
birlikte, insani ve mali sorunlar olarak adlandırılabilecek ciddi sorunlar da vardı. İnsani
sorunlar başlığı altında Nüfus Mübadelesi ve Patrikhane konuları; mali sorunlar başlığı
altında ise savaş tazminatı (tamirat sorunu) incelenebilir.

Yunanistan’ın tamirat borcunu (savaş tazminatını) para olarak ödeyemeyecek durumda
olduğunu bilen Türk heyeti, Avrupa tren yolunun geçtiği ama Yunanistan’a bırakılmış olan
Karaağaç karşılığında tamirat borcundan vazgeçmeyi teklif etmiştir. Ekonomisinin nakit para
ödeme gücü olmadığını ve yeni bir savaşı da göze alamayacağını bilen Yunan heyeti de bu
teklifi kabul etmiş ve tamirat borcu sorunu bu şekilde çözülmüştür.8 Karaağaç’ın Türkiye’ye
bırakılması, 15 Sayılı Protokol ile düzenlenmiştir.9

Lozan’da görüşülen insani sorunlar arasında ise Nüfus Mübadelesi ve Patrikhane
sorunu gibi sorunlar yer almıştır. Türk heyeti, Lozan Barış Konferansı’na giderken,
görüşülecek konular arasında olmadığı için Patrikhane’yle ile ilgili herhangi bir talimat
almamıştır. Ancak Patrikhane konusu Azınlık Alt Komisyonu’nda, Türkiye’de kalacak
azınlıkların belirli bir bedel karşılığında askerlik yapmaktan muaf tutulmalarına ilişkin olarak
müttefiklerin baskısıyla karşı karşıya kalan Türk delegesi Dr. Rıza Nur tarafından ortaya
atılmıştır. Rıza Nur, Yeni Türk Devleti’nin, halifelik ve devlet yönetimini birbirinden ayıran
laik yapılı bir devlet olmasından dolayı, dini bir kurum olan Patrikhane’nin de Türkiye’deki
işlevinin son bulması gerektiğini belirtmiştir. Rıza Nur’un bu önerisi, müttefiklerin büyük
itiraz ve tepkileriyle karşılaşmıştır. Aslında Patriklik konusu, azınlıkların askerlik
yapmamaları konusunda büyük baskı altında kalan Türk heyetinin, yeni bir pazarlık konusu
elde etmek için ortaya attığı bir konudur.10

Patrikhane’nin İstanbul’dan çıkarılması sözünün edilmesi bile Lozan’da büyük yankı
uyandırmış ve Lord Curzon, yardımc ısı Nicholson’ı Dr.Rıza Nur’a göndererek önerisini geri
çekmesini istemiştir. Rıza Nur’un bunun için
“çeşitli avantajlar” sunulması gerektiğini

AKADEMİK BAKIŞ DERGİSİ
Sayı 21, Temmuz - Ağustos - Eylül - 2010
Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler E-Dergisi

ISSN:1694-528X İktisat ve Girişimcilik Üniversitesi, Türk Dünyası
Kırgız- Türk Sosyal Bilimler Enstitüsü, Celalabat- KIRGIZİStAn
http://www.akademikbakis.org


belirtmesi üzerine pazarlıklar başlamış ve Lord Curzon, azınlıkların askerlik yapmaları
konusunda ödün vereceğini ifade etmiştir. 10 Ocak 1923 günü yapılan oturumda Venizelos,
Patrikhane’nin İstanbul’da kalması karşılığında ruhani yetkilerinin dışındaki tüm
yetkilerinden vazgeçmesini kabul edeceğini açıklamışt ır.11 Bu gelişmeler sonucunda İsmet
Paşa, belirtilen koşullarla ve verilen güvenceleri senet sayarak Türkiye’nin Patrikhane’yi
sınırdışı etmekten vazgeçtiğini açıklamışt ır. İsmet Paşa’nın konuyla ilgili
“Patriğin siyasal ya
da yönetime ilişkin işlerle bundan böyle hiç uğraşmayacağı, yalnız salt din alanına giren
ilişkilerle yetineceği konusunda konferans önünde İtilaf Devletleri temsilcilerinin ve Yunan
temsilcilerinin yapmış oldukları resmi konuşmaları ve verdikleri garantileri senet sayıyoruz.
Bu garantiler çerçevesi içerisinde kalmak şartıyla Patrikliğin İstanbul’dan uzaklaştırılması
için yaptığımız öneriden vazgeçiyoruz”12
sözleriyle bu konu Lozan’da herhangi bir maddeyle
düzenlenmeden kapanmışt ır.13

Nüfus Mübadelesi konusunda ise, 30 Ocak 1923 tarihli sözle şme ve ek protokolle
Mübadele Anlaşması14 imzalanmışt ır. Anlaşmaya göre, Türk topraklarına yerleşmiş Rum-
Ortodoks dininden Türk uyrukları ile Yunan topraklarında yerleşmiş Müslüman dininden
Yunan uyrukların, 1 Mayıs 1923 tarihinden başlayarak zorunlu mübadelesine girişilecek, bu
kimselerden hiçbirisi Türk Hükümeti’nin izni olmadıkça Türkiye’ye ya da Yunan
Hükümeti’nin izni olmadıkça Yunanistan’a dönerek orada yerleşemeyeceklerdi. Mübadele,
İstanbul’da oturan Rumlar’ı ve Batı Trakya’da oturan Müslümanlar’ı kapsamayacaktı.15

Lozan Antlaşması’nın imzalanmasından sonra sınır komşusu Yunanistan’la sorunlarını
çözmek ve iyi ilişkiler kurmak, Türk dış politikasının öncelikli konularından birisi oldu.
Başvekil Ali Fethi Bey, 1924’de Hükümet programını açıklarken dış politika bölümünde
Yunanistan’la ilişkilere de yer vermiş ve özetle şöyle demiştir:

“Yunanistan’la mazinin mirası olarak aramızda mevcut bazı ihtilâfatın tarafeynin
gayreti itilâfperveranesiyle hallolunarak münasebetimizin iki komşu devlet arasında câygir
olması zaruri olan hâli müsalemete gireceğini ümit ediyoruz”
16

AKADEMİK BAKIŞ DERGİSİ
Sayı 21, Temmuz - Ağustos - Eylül - 2010
Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler E-Dergisi

ISSN:1694-528X İktisat ve Girişimcilik Üniversitesi, Türk Dünyası
Kırgız- Türk Sosyal Bilimler Enstitüsü, Celalabat- KIRGIZİSTAN
http://www.akademikbakis.org


Ancak, Fethi Bey’in bu ümitleri 1928 yılının sonlarına kadar gerçekle şemeyecektir.
Mübadele konusunda Türkiye ve Yunanistan arasında, özellikle İstanbul’da yerleşmiş
Rumlar’ın (Etabli, Etablis ya da Yerleşikler Sorunu) tanımı ve sayısı konusunda çok ciddi
sorunlar yaşanmıştır. Bunun üzerine, iki ülke arasında 1 Aralık 1926’da bir Etabli
Anlaşması17 imzalanmışt ır. Ancak bu anlaşma, uygulamada sorunları çözmeye yetmemiştir.
Yunanistan, Mübadele uygulaması sonunda 4.500.000 nüfuslu ülkeye yaklaşık 1.500.000
kişinin daha geleceğini ve ekonomisinin bu göçü kaldırmasının mümkün olmayacağını
anladığından, göçü engellemek için ilk olarak İstanbul’da yaşayan Rumlar’ı yerleşik gibi
saydırmaya çalışmıştır.18 Bu sorunu çözmek için başvurulan Milletler Cemiyeti’nin, 1925
Şubatı’nda konuya çözüm getiremeyeceğini açıklaması üzerine19 Yunanistan, bu kez Batı
Trakya’da bulunan Türkler’in mallarını ellerinden alarak göç eden Rumlar’a vermiştir.20 Hatta,
Türklerin zorla evlerinden çıkartıldığı, mallarının yağma ve mezarlarını tahrip edildiği ve bu
zulümlerden kurtulmak için Türklerin dağa kaçtıkları ile ilgili haberler duyulmuştur.
Yunanistan’ın bu davranışı, iki ülke arasında yeni ve ciddi bir gerilime yol açmıştır.

Türk-Yunan ilişkilerinde Lozan sonrası bu gerilimli dönem yaşanırken, aynı dönemde
Yunanistan’ın iç politikası istikrarlı da değildir. Bu dönemde Yunanistan’da askerlerle sivil
yöneticiler, kralcılarla cumhuriyetçiler arasındaki çekişme güçlü bir iktidarın kurulmasını
engellemiştir. Darbeler ve karşı-darbeler birbirini izlemiş, sürekli rejim değişikliği
yaşanmışt ır. 16 Aralık 1923’te yapılan ve kralcıların katılmadığı seçimlerde farklı partilerden
olsalar da Cumhuriyetçilerin mecliste çoğunluğu kazanmalarından sonra, Kralcıların
planladığı darbe girişimi bastırılmış, Kral sınırdışı edilmiştir. Ocak ayında, General
Pangalos’un desteklediği Venizelos Hükümeti kurulmuş, ancak Kralcı Tsaldaris’in güçlü
muhalefeti sonucunda Venizelos, sağlık nedenlerini ileri sürerek istifa etmek zorunda kalmış
ve ülkeyi terk ederek Fransa’ya gitmiştir. Böylece, Yunanistan’da ordu denetiminde
hükümetler dönemi başlamıştır. Ordunun desteği ile 25 Mart 1924’te Cumhuriyet ilan
edilmiştir. Yeni rejim iç çekişmeleri sona erdiremeyince, siyasal karışıklıklar Pangalos’un

AKADEMİK BAKIŞ DERGİSİ
Sayı 21, Temmuz - Ağustos - Eylül - 2010
Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler E-Dergisi

ISSN:1694-528X İktisat ve Girişimcilik Üniversitesi, Türk Dünyası
Kırgız- Türk Sosyal Bilimler Enstitüsü, Celalabat- KIRGIZİStAn
http://www.akademikbakis.org


darbesine neden olmuştur. Pangalos Rejimi, siyasal ve ekonomik sıkınt ıları sona erdiremediği
gibi aşırı baskı politikası da uygulayınca ömrü 7 ayla sınırlı kalmış ve aynı yıl yapılan genel
seçimler koalisyonlar dönemini başlatmıştır. Siyasal istikrarsızlık, 1928’de Venizelos’un
ülkesine dönüp iktidarı ele almasıyla son bulmuştur.21

Bu süreç içerisinde, mübadele şle başlayan göç dalgası Yunanistan’ın nüfus yapısını
da bozmu ştur. Lozan’dan sonra Türkiye’den Yunanistan’a göç edenlerin sayısı 1.100.000’e
ula şmışt ır. Yalnızca Atina’nın nüfusu, 1920 ve 1928 yılları arasında iki katına çıkmışt ır.
Yunanistan’ın toplam nüfusu ise 1928 yılında 6.200.000’e ulaşmıştır. Bu göçler, ciddi konut
ve işsizlik sorunlarına neden olmuştur. Ortaya çıkan durum, Yunanistan ekonomisini
çöküntünün eşiğine getirmiştir.

Türkiye ile Yunanistan arasındaki hukukî meseleler, 1929 yılına doğru yakın bir sava ş
tehlikesini göstermeye başlamış ve her iki ülke de deniz kuvvetlerini takviye etmiştir. Gerekli
olursa askeri güç kullanılması bile gündeme alınmıştır. Ancak, Venizelos’un Yunanistan’ın
savaş sonrası taraf olduğu anlaşmalara sadık kalacağı ve Türkiye’nin barışsever bir devlet
olduğunu söylemesi, Yunanistan’ın uyuşmaz ve saldırgan siyasetinin bir anda değişmesini
sağlamıştır.22 Başvekil İsmet Paşa da, 1929 yılında Meclis’teki konuşmasında
“(...) Ancak
bugün Yunanistan’ı idare eden zatın iyi münasebat kurmak arzusunda samimi olduğunu
zannetmekteyim”
23 diyerek Venizelos yönetimindeki Yunanistan’la Türkiye arasındaki
ilişkilerin iyi yönde gelişeceğinden umutlu olduğunu ifade etmiştir.

Gönlübol’a göre, Türk-Yunan ilişkilerinin gelişmeye ve yakınlaşmaya başlamasında,
İtalya’nın Akdeniz bölgesinde Türkiye ve Yunanistan’ı da içine alan bir dostluk ve ittifak
sistemi kurma çabasının da büyük etkisi vardır.24 Bununla birlikte, şüphesiz 1930 yılında
Türk-Yunan ilişkilerinin yakınlaşma göstermesinde, Bulgaristan’ın Balkanlar’daki tutumu
etkili olmuştur. Bulgaristan, bu dönemde Balkanlar’da değişimci-revizyonist bir tutum içine
girmiş, Yunanistan ile Makedonya ve Batı Trakya sorununu gündeme getirmiştir.
Bulgaristan’ın bu yıllarda
“Büyük Bulgaristan” düşüncesiyle dış politika geliştirmesi,
Yunanistan’ı Türkiye’ye yaklaştırmıştır. Türk-Yunan yakınlaşması, Venizelos’un başbakan
olarak Ekim 1930’da Türkiye’ye gelmesiyle hız kazanmıştır. Venizelos’un Türkiye’ye

AKADEMİK BAKIŞ DERGİSİ
Sayı 21, Temmuz - Ağustos - Eylül - 2010
Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler E-Dergisi

ISSN:1694-528X İktisat ve Girişimcilik Üniversitesi, Türk Dünyası
Kırgız- Türk Sosyal Bilimler Enstitüsü, Celalabat- KIRGIZİSTAN
http://www.akademikbakis.org


gelmesinden önce de, 10 Haziran 1930’da Türkiye ile Yunanistan arasında Türk-Yunan Nüfus
Mübadelesi’nden doğan sorunların çözümüne ilişkin bir sözleşme imzalanmıştır. 25 Bu
sözleşme ile doğum tarihi ve yeri ne olursa olsun tüm Rumlar ve Türkler
“Etabli” kapsamı
içine alınmışt ır.

Venizelos’un 27-31 Ekim 1930 tarihlerindeki Türkiye ziyareti sırasında, iki devlet
arasında 30 Ekim 1930 tarihinde bir “Dostluk, Tarafsızlık, Uzlaştırma ve Hakemlik
Anlaşması” imzalanmıştır.26

Bu anlaşmanın birinci maddesi ile taraflar birbirlerine karşı yöneltilmiş hiçbir siyasi ve
iktisadi anlaşmaya ya da tertibe katılmamayı kabul etmişlerdir.

İkinci madde ile taraflardan birisi, bir ve ya birkaç devletin saldırısına uğrarsa diğeri
tarafsız kalacaktır.

Üçüncü maddeye göre ise, taraflar aralarındaki sorunları mutlaka diplomasi yoluyla
çözecek, bu yolla çözüm sağlanamazsa yargı ve hakeme başvuracaklardır.

Bu anlaşmaya, daha sonra deniz kuvvetlerinin sınırlandırılması ile ilgili bir protokol de
eklenmiştir.27

Ayrıca, 30 Ekim 1930 tarihli anlaşma, Türkiye ile Yunanistan arasındaki “Etablis”
sorununa çözüm getirmiş olması açısından da önemlidir.28

Türkiye-Yunanistan ilişkilerinin başka bir önemli adımı da, 14 Eylül 1933’de
Ankara’da imzalanan
Türkiye ile Yunanistan Arasında Samimî Anlaşma Misakı Yasası, ya da
Samimi Anlaşma Belgesi ile atılmıştır.29 Bu anlaşma ile Türk-Yunan sınırının değişmezliği
kabul edilmiştir. 14 Eylül 1933 tarihi, Türk-Yunan ilişkilerinde büyük bir yakınlaşma
sağlarken, Türkiye’nin Bulgaristan’la olan ilişkilerinin gerilmesine neden olmuştur. Çünkü,
Türkiye ve Yunanistan arasında imzalanan bu anlaşma ile, Bulgaristan’ın Trakya’dan Ege’ye
inme şansı kalmamıştır. Bu durum, Bulgaristan Hükümeti tarafından Türkiye’nin
“düşmanca
bir tavrı”
olarak değerlendirilmiştir.30

AKADEMİK BAKIŞ DERGİSİ
Sayı 21, Temmuz - Ağustos - Eylül - 2010
Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler E-Dergisi

ISSN:1694-528X İktisat ve Girişimcilik Üniversitesi, Türk Dünyası
Kırgız- Türk Sosyal Bilimler Enstitüsü, Celalabat- KIRGIZİStAn
http://www.akademikbakis.org


14 Eylül 1933 yılında Türkiye ve Yunanistan arasında imzalanan Samimi Anlaşma
Belgesi, Türk-Yunan ilişkilerinin sağlam temeller üzerinde yükseldiğini ve bu dönemde
Venizelos’un değil, Tsaldaris’in başbakan olması da, iyi ilişkilerin yalnızca bireylere bağlı
olmadığını göstermiştir.

14 Eylül tarihli anlaşmanın imzalanmasında, iki ülkenin coğrafi konumlarının da etkisi
büyük olmuştur. Yukarıda da belirtildiği gibi, bu anla şmayla Yunanistan Trakya sınırını bir
Bulgar saldırısına karşı garanti altına alınmıştır. Türkiye ise, anlaşma ile öncelikle Trakya
bölgesini garanti altına almış, ayrıca Balkanlar üzerinden gelebilecek bir saldırıya karşı da
güvence sağlamıştır.31

Aynı yıllarda, Türkiye ile Yunanistan arasındaki ilişkilerin güçlenmekte olduğunu
gösteren başka bir gelişme de, Venizelos’un 12 Ocak 1934’de Mustafa Kemal’i Nobel Barış
Ödülü’ne aday göstermesi olmuştur.

Bulgaristan ’la ilişkiler

Türk-Bulgar ilişkileri, Balkan Savaşları’ndan sonra normale dönmüş ve I.Dünya
Savaşı sırasında iki taraf aynı ittifak içerisinde yer almışt ır.32 Milli Mücadele sırasında da
Bulgaristan, Ankara Hükümeti’nin Sofya’da bir temsilcilik bulundurmasına izin vermiştir.

Milli Mücadele’nin sona ermesinden sonra da iki ülke arasındaki yakınlaşma devam
etmiş ve iki ülke arasında 18 Ekim 1925’de bir Dostluk Antlaşması imzalanmıştır.33 6 Mart
1929 tarihinde de, Türkiye ve Bulgaristan arasında
Türk-Bulgar Tarafsızlık, Uzlaşma ve
Hakemlik Anlaşması
yapılmıştır.34 Başvekil İsmet Paşa, 9 Kasım 1929’da Meclis’te yaptığı
konuşmasında Bulgaristan ile ilgili olarak
“Bulgaristan ile münasebatımız iyi hissiyat ile
meşbudur. Komşu memleketin inkişaf ve saadeti bizim samimi dileğimizdir”
35 diyerek, bu
dönemde Bulgaristan ile ilişkilerin gelişiminden duyduğu memnuniyeti dile getirmiştir.

1931 yılında, Bulgaristan Başbakanı Muşanov Ankara’yı ziyaret etmiş36; 20 Eylül
1933’de de Başbakan İsmet İnönü ve Dış İşleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras Sofya’da
temaslarda bulunmuşlardır. Bu görüşmeler sonucunda, iki ülke arasında 6 Mart 1929’da

AKADEMİK BAKIŞ DERGİSİ
Sayı 21, Temmuz - Ağustos - Eylül - 2010
Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler E-Dergisi

ISSN:1694-528X İktisat ve Girişimcilik Üniversitesi, Türk Dünyası
Kırgız- Türk Sosyal Bilimler Enstitüsü, Celalabat- KIRGIZİSTAN
http://www.akademikbakis.org


yapılan Türk-Bulgar Tarafsızlık, Uzlaşma ve Hakemlik Anlaşması 5 yıl daha uzatılmışt ır.
Ayrıca, Bulgaristan ile 21 Aralık 1933’te Ticaret Anlaşması imzalanmıştır.37

Türkiye ile Yunanistan’ın 1933’de imzaladığı Samimi Anlaşma Belgesi’nin
Bulgaristan’da meydana getirdiği olumsuz hava, 1934’de etkilerini göstermeye başlamıştır.
1934 yılında, Sofya’da “Trakya Komitesi” adı verilen bir kuruluşun
“Dünya durdukça ve
Bulgaristan yaşadıkça Trakya üzerindeki Bulgar iddiaları devam edecektir”
ifadesini taşıyan
bir beyanname yayınlamasıyla iki devlet arasındaki ilişkiler gerilmiştir.38

Türkiye ve Bulgaristan, Balkan Paktı’nın kurulacağı önemli döneme bu gerginlik
içerisinde girmişlerdir. 1935’de yaptığı darbe ile yönetime gelen Çar Boris’in diktatörlüğüyle
yönetilen ve dış politikada Almanya yanlısı bir politikaya yönelen Bulgaristan,39 Türkiye’nin
tüm çabalarına rağmen Balkan Paktı’na girmeyi kabul etmeyecektir.

Romanya’yla ilişkiler

Bu dönemde, Türkiye’nin diplomatik ilişki içerisinde olduğu bir diğer Balkan ülkesi
de Romanya’dır. İki ülke arasında herhangi bir azınlık ve sınır sorununun olmaması ilişkilerin
olumlu gelişmesini sağlamıştır. Lozan Antlaşması sonrası Türk-Romen ilişkilerinde herhangi
bir sorunun yaşanmamış olması, Balkanlar’daki istikrar açısından da olumlu olmuştur.
Nitekim, Başvekil Fethi Bey de Hükümet programında, Romanya’yla sürmekte olan iyi
ilişkilerin ve dostluğun memnuniyetle karşılandığını belirtmiştir. 40 Romanya, 1. Dünya
Savaşı’ndan geniş topraklara sahip bir ülke olarak çıkmıştır. Bunun sonucu olarak,
kuzeybatıda Macaristan’ ın, güneyde ise Bulgaristan’ ın toprak talepleriyle karşı karşıya
kalmıştır. Bu durum, Romanya’yı statükocu ülkeler arasında yer almaya itmiştir. Bunun
sonucu olarak Romanya, Çekoslovakya ve Yugoslavya ile
“Küçük Antant” ı (Little Entente)
oluşturmuştur.

Türkiye ve Romanya arasında, 11 Haziran 1929 tarihinde Oturma, Ticaret ve Deniz
Ulaşımı Sözleşmesi imzalanmıştır.41 Bunu, 18 Eylül 1930’da Mezarlıkların Korunması ile
ilgili anlaşmanın imzalanması izlemiştir.42

AKADEMİK BAKIŞ DERGİSİ
Sayı 21, Temmuz - Ağustos - Eylül - 2010
Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler E-Dergisi

ISSN:1694-528X İktisat ve Girişimcilik Üniversitesi, Türk Dünyası
Kırgız- Türk Sosyal Bilimler Enstitüsü, Celalabat- KIRGIZİStAn
http://www.akademikbakis.org


25 Mayıs 1931 tarihinde de, Hamdullah Suphi (Tanrıöver), Bakanlar Kurulu
Karanamesi’yle Bükreş’e birinci sınıf elçi olarak atanmıştır. Tanrıöver, bu görevini 1944
yılına kadar aralıksız sürdürmü ştür.

Aptülahat Akşin’e göre, 1930’lu yıllarda Türkiye ile Romanya arasındaki ilişkileri
etkileyen unsurlar;

Balkan Birliği,

Karadeniz Güvenliği,

Boğazlar Meselesi,

Küçük Antant,

Sovyetler Birliği-Romanya İlişkileri,

Revizyonculuk’tur.43

Romanya Dışişleri Bakanı Titulescu, 14 Haziran 1933’te Türkiye’ye gelmiştir.
İstanbul’dan sonra Ankara’ya geçen Titülescu, 17 Ekim 1933’te,
Türkiye-Romanya Adem-i
Tecavüz ve Dostluk Misakı ’nı
imzalamıştır.44 Bu anlaşma ile taraflar; temel olarak iki ülke
arasında
“sonsuz ve güçlü bir barışın” kurulacağı, iki ülkenin birbirine karşı savaş ve
saldırıda bulunmayacağı ve taraflar arasında olabilecek anlaşmazlıkların da barış yoluyla
çözüleceği konusunda karşılıklı güvence vermişlerdir.

Ekim 1933’te Romanya Başbakanı da Türkiye’yi ayrıca ziyaret etmiştir.

1934 yılında kurulacak olan Balkan Paktı’na yaklaşılırken, Türkiye ile Romanya
arasındaki ilişkilerde herhangi bir sorun yoktur. Zaten Romanya, kurulacak olan Balkan
Paktı’nda yerini alacaktır.

Yugoslavya’yla ilişkiler

Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra, 1921’de kurulan Sırp-Hırvat-Sloven Krallığı, daha
sonra Yugoslavya Krallığı adını almışt ır. Bu krallık ile Türkiye arasında, 1.Dünya Savaşı’nda
karşı saflarda olmaktan kaynaklanan düşmanca bir durum söz konusu olmuştur. Ayrıca bu
ülke, Lozan Antlaşması’nı da imzalamamıştır. Dolayısıyla, 1925 yılında halen Türkiye ve
Yugoslavya arasındaki savaş durumu devam etmektedir.

AKADEMİK BAKIŞ DERGİSİ
Sayı 21, Temmuz - Ağustos - Eylül - 2010
Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler E-Dergisi

ISSN:1694-528X İktisat ve Girişimcilik Üniversitesi, Türk Dünyası
Kırgız- Türk Sosyal Bilimler Enstitüsü, Celalabat- KIRGIZİStAn
http://www.akademikbakis.org


Türkiye-Yugoslavya arasındaki bu savaş durumu ve gerginliğe, 28 Ekim 1925
tarihinde imzalanan Dostluk Anlaşması ile son verilmiştir. 45 Bu anlaşma ile karşılıklı
konsolosluk, ticaret, yargı gibi konulardaki anlaşmazlıklar giderilmiştir. Bunlarla birlikte,
1932’den sonra iki devlet arasında karşılıklı olarak para, yargı, ticaret, denizcilik gibi
konularda da anlaşmalar imzalanmıştır.

1933 yılında ise, Yugoslavya Kralı Aleksandr, Varna’da Bulgaristan Kralı Boris ile
görüştükten sonra 4 Ekim 1933’te Türkiye’ye gelmiş ve Atatürk’le görüşmeler yapmışt ır. Bu
ziyarete karşılık olarak, Kasım 1933’de Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü (Aras) Belgrad’ı
ziyaret ederek 27 Kasım 1933 tarihinde
Türkiye-Yugoslavya Dostluk, Saldırmazlık, Adlî
Tasviye, Uzlaşma ve Tahkim Antlaşması ’nı
imzalamıştır.46

Türkiye ve Yugoslavya arasındaki ilişkilerin bu şekilde olumlu gelişmesinde, her iki
devletin de Balkanlar’da statükonun korunmasını istemelerinin ve iki devletin sınır komşusu
olmamasının önemli etkisi olmuştur.47 Ayr ıca, Yugoslavya’da hiç dinmeyen Sırp-Hırvat etnik
gerginliği güvenlik sorunlarına neden olduğu gibi siyasal istikrarın sağlanmasına da engel
olmuştur. Bununla birlikte, İtalya ve Almanya’nın güçlenmesi de karışık durumdaki
Yugoslavya için ciddi bir tehdit oluşturmuştur. Tüm bu nedenler, Kral Aleksandr’ı Romanya,
Yunanistan ve Türkiye ile birlikte Balkan Paktı’nı imzalamaya itecektir. Aleksandr, paktı
imzaladıktan kısa bir süre sonra, Ekim 1934’de Hırvat radikallerin düzenlediği bir suikast ile

öldürülmüştür.48

Arnavutluk’la ilişkiler

I.Dünya Savaşı sonunda, Türkiye ve Arnavutluk benzer kaderler yaşamış ve iki
ülkenin de toprakları işgal alt ına girmiştir. Hem Türkler’le Arnavutlar’ın asırlarca birlikte
yaşamış olmaları, hem de I.Dünya Savaşı sonunda iki ülke için tehditlerin ortak olması,
Türkiye ve Arnavutluk’u 1920’ler ve 30’larda birbirine yakınlaştırmıştır.

Bu yakınlaşma, 15 Aralık 1923’de ilk diplomatik sonucunu vermiş, iki devlet arasında
Türkiye-Arnavutluk Dostluk Antlaşması imzalanmış ve “İkâmet ve Tâbiyet Sözleşmesi”
düzenlenmiştir.49 Böylece, iki genç devlet arasında diplomatik ilişkiler başlamıştır.

AKADEMİK BAKIŞ DERGİSİ
Sayı 21, Temmuz - Ağustos - Eylül - 2010
Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler E-Dergisi

ISSN:1694-528X İktisat ve Girişimcilik Üniversitesi, Türk Dünyası
Kırgız- Türk Sosyal Bilimler Enstitüsü, Celalabat- KIRGIZİSTAN
http://www.akademikbakis.org


1925 yılında kurulmuş olan genç Arnavutluk Cumhuriyeti ile yakın diplomatik
ilişkiler, 1928 yılına kadar sürmüştür. Ancak, 1928 yılının 1 Eylül’ünde, Arnavutluk
Cumhurbaşkanı Ahmet Zogu’nun krallığını ilan etmesi ile ilişkiler gerilmiş, kopma noktasına
gelmiştir. Cumhuriyet konusunda çok hassas olan Atatürk, Zogu’nun bu hareketine sert bir
tepki göstermiş ve 3 Ekim 1928 tarihinde Türkiye’nin Tiran Elçisi Tahir Lütfi Bey’i geri
çekmiştir. Mustafa Kemal’in, tepki olarak yalnızca Tiran’daki büyükelçisini geri çekmiş
olması, diplomatik ilişkileri tamamen dondurmak yerine doğrudan Zogu’ya bir tepki
göstermek istemesinden kaynaklanmıştır. Ancak Zogu, buna karşılık olarak yalnızca
Ankara’daki büyükelçisini geri çekmekle kalmamıştır. Ekonomik yetersizlikleri bahane
ederek Arnavutluk Büyükelçiliği’ni ve daha sonra Ankara’daki konsolosluğu da kapatmıştır.
Hatta, Türkiye’deki Arnavut vatandaşların hakları ve çıkarlarının korunmasını resmi olarak
İtalyan Hükümeti’ne emanet etmiştir. Böylece, Türkiye’deki Arnavut vatandaşların durumlar ı
Ankara’daki İtalyan konsolosluk görevlilerinin elinde kalmışt ır.50

Türkiye ile Arnavutluk arasındaki bu gerginlik yaklaşık 3 yıl sürmüştür. 20 Ekim
1931’de toplanan II.Balkan Konferansı’nda iki ülke arasında yeniden başlayan temaslarla
birlikte gergin dönem aşılmıştır.51 14 Mayıs 1933 tarihinde, Arnavutluk’un Ankara’ya atadığı
yeni elçisi Cevat Leskoviki Atatürk’e güven mektubunu sunmuştur. Atatürk de kabul
sırasında söylediği sıcak sözlerle Türkiye-Arnavutluk ilişkilerinin iyileşmesi yönündeki
isteğini ifade etmiştir. Böylece, Balkan Paktı’nın oluşturulacağı 1934 yılına yaklaşılırken
Türkiye-Arnavutluk ilişkileri tekrar iyileşmeye başlamıştır. Ancak, bu iyileşmeye rağmen
Arnavutluk, Balkan Paktı’na katılacak ülkeler arasında yer almayacaktır.

BALKAN KONFERANSLARI ve BALKAN PAKTININ İMZALANMASI

1930’lu yılların ortalarına gelindiğinde, Türkiye’nin hemen hemen bütün Balkan
devletleriyle ilişkileri düzelmiş, Balkanlar’da bir işbirliği kurulması için uygun ortam
oluşmuştur. Üstelik, 1929 Dünya Ekonomik Buhranı’na karşı yapılan varlık mücadelesi de
Balkan Devletleri’ni işbirliğine zorlamaya başlamıştır.52

AKADEMİK BAKIŞ DERGİSİ
Sayı 21, Temmuz - Ağustos - Eylül - 2010
Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler E-Dergisi

ISSN:1694-528X İktisat ve Girişimcilik Üniversitesi, Türk Dünyası
Kırgız- Türk Sosyal Bilimler Enstitüsü, Celalabat- KIRGIZİStAn
http://www.akademikbakis.org


Ayrıca, Locarno ve Küçük Antant örnekleri, Avrupa devletlerinin revizyonist ve anti-
revizyonist siyaset çevresinde gruplaşmalarına neden olmuştur. Balkan devletleri de, bu
yüzden ayrı bir ittifak oluşturma gereğini duymuşlardır.

Balkanlar’da bir işbirliği fikri, ilk kez Türk yetkililer tarafından ortaya atılmışt ır. 1926
yılında, Bükreş’teki Türk Elçiliği’nde görevli Ragıp Baydur, Romanya Dışişleri Bakanı
Duca’ya altı Balkan ülkesini içeren bir Balkan paktının oluşturulmasını önermiştir. Onu takip
eden yıl, Tevfik Rüştü Aras
“Balkanlar Balkan halklarına aittir” sloganından hareketle bir
Balkan paktının kurulması fikrini savunmuştur. 1928 yılında Yunanistan’da iktidara gelen
Venizelos da, Türkiye’nin Balkanlar’daki işbirliği önerilerine sıcak bakmıştır.53 Bununla
birlikte, Balkan Birliği’nin nazarî öncülüğünü, Cenevre’de toplanan Milletlerarası Barış
Bürosu yapmıştır. Bu büronun 6-10 Ekim 1929 tarihinde Atina’da düzenlediği Evrensel Barış
Kongresi’nde Yunanistan’ın eski başbakanı Papanastasiou, bir Balkan Birliği kurulmasını
teklif etmiştir. 54 Bunun üzerine, Balkan devletleri arasında gayriresmi bir konferans
toplanması kararlaştırılmıştır. Bu konferans, Balkan Paktı’na gidecek olan 4 konferanslı
sürecin ilki olacaktır.

Birinci Balkan Konferansı, 6-10 Ekim 1930 tarihlerinde Atina’da; Türkiye,
Yunanistan, Yugoslavya, Bulgaristan, Romanya ve Arnavutluk’un katılımlarıyla
gerçekleştirilmiştir.55 Bu konferansta, Balkan devletleri arasında iktisadi, toplumsal, siyasi ve
kültürel yakınlaşmayı sağlayacak daimi bir teşkilât kurulması, Balkan devletleri arasında her
yıl dışişleri bakanları seviyesinde bir toplantı yapılması, bir Balkan Paktı hazırlanması ve pakt
içerisinde savaşın yasaklanarak sorunların barış yoluyla çözülmesi kararla şt ır ılmışt ır.56

İkinci Balkan Konferansı, İstanbul’da toplanmıştır. Konferans için Dolmabahçe ve
Yıldız Sarayları uygun bulunmuştur. Açılış toplantısının Dolmabahçe Sarayı’nda, kalan
toplantıların ise Yıldız Sarayı’nda yapılması planlanmıştır. 57 Toplantıların yapılacağı
saraylarda ayrıntılı hazırlıklar yapılmıştır. Yıldız Sarayı’nın merasim salonuna telefon
konulması kararlaştırılmıştır.58

AKADEMİK BAKIŞ DERGİSİ
Sayı 21, Temmuz - Ağustos - Eylül - 2010
Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler E-Dergisi

ISSN:1694-528X İktisat ve Girişimcilik Üniversitesi, Türk Dünyası
Kırgız- Türk Sosyal Bilimler Enstitüsü, Celalabat- KIRGIZİSTAN
http://www.akademikbakis.org


Yoğun hazırlıklar 15 gün sürmüş, sonunda saraylar konferansa hazır duruma
getirilmiştir.59

20-26 Ekim 1931 tarihlerinde gerçekle şen konferansta, Balkan devletlerini ilgilendiren
esas sorunlar ele alınmıştır. Ancak, Avrupa’da gittikçe yoğunlaşan revizyonist ve anti-
revizyonist tutumların Balkan devletleri arasında olumsuz etkilere neden olması, Atatürk’ün
çok istediği Balkan işbirliğinin oluşmasına ve Balkan Paktı’nın hazırlanmasına engel
olmuştur.

Üçüncü Balkan Konferansı, 23-26 Ekim 1932’de Bükreş’te toplanmıştır.
Bulgaristan’ ın azınlık meselesini kendi istediği şekilde çözememesi üzerine konferansı terk
etmesi60 ile Balkan Paktı’nın imzalanması girişimi yine başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Bununla
birlikte, konferansta kalan diğer üyeler arasında iktisadi ve toplumsal konularda çalışılarak
Balkan devletleri arasında bir gümrük birliği kurulması konusu görüşülmüştür. Ayrıca Balkan
Paktı konusunda genel bir görüş birliği de oluşmuştur.

Dördüncü Balkan Konferansı toplanmadan önce, 29 Ekim 1933 günü Selanik’te
Atatürk’ün doğduğu eve Yunan Hükümeti tarafından
“Türk milletinin büyük inkılâpçısı ve
Balkan Birliği ’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal bu evde dünyaya gelmiştir”
ifadelerinin
yazılı olduğu bir levha asılmıştır. Bu olumlu gelişmelerle birlikte, Dördüncü ve son Balkan
Konferansı, 5-11 Kasım 1933 tarihlerinde Selanik’te toplanmıştır. Konferans’ta Bulgaristan’ı
revizyonist politikalarından vazgeçirerek pakta katma çabaları sonuçsuz kalmış ve Balkan
Paktı yine oluşturulamamıştır.

Sonunda, Şubat 1934’te Balkan devletleri Belgrad’da toplanmış ve bir pakt
oluşturulması konusunda görüş birliğine varılmıştır. Türkiye, Yunanistan, Yugoslavya ve
Romanya arasında Balkan Paktı, 9 Şubat 1934 tarihinde Atina’da imzalanmıştır.61

Arnavutluk ise Balkan Paktı’nda yer almamıştır. Arnavutluk’un 1926’dan beri askeri
ve ekonomik olarak İtalya’nın etkisi alt ında bulunmasının pakta katılmamasında büyük etkisi
olmuştur. Ayrıca, Arnavutluk’un coğrafi açıdan Türkiye ve Romanya’ya uzak oluşu da başka
bir etkendir.62

AKADEMİK BAKIŞ DERGİSİ
Sayı 21, Temmuz - Ağustos - Eylül - 2010
Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler E-Dergisi

ISSN:1694-528X İktisat ve Girişimcilik Üniversitesi, Türk Dünyası
Kırgız- Türk Sosyal Bilimler Enstitüsü, Celalabat- KIRGIZİStAn
http://www.akademikbakis.org


Bulgaristan’ın Balkan Paktı’na katılmaması konusunda ise en temel neden, statükoyu
korumak istememiş olmasıdır. Batı Trakya konusundaki talepleri nedeniyle statükonun
korunması, Bulgaristan’ın çıkarlarına uymamıştır.63

Pakt’ın birinci maddesi ile Türkiye, Yunanistan, Yugoslavya ve Romanya kendilerine
ait tüm Balkan sınırlarını güvence altına almışlardır.

İkinci maddeye göre, Balkan devletleri herhangi sorunla ilgili olarak birbirleriyle
görüşmeyi, anlaşmaya girmemiş olan diğer Balkan devletlerine karşı birbirlerinden habersiz
girişimde bulunmamayı ve sorumluluk almamayı kabul etmişlerdir.

Üçüncü maddeye göre ise anlaşma hemen yürürlüğe girecek ve diğer Balkan
devletlerine de açık olacaktır.

Balkan Paktı’nın imzalanmasına dünya devletlerinden çeşitli tepkiler gelmiştir.

İngiltere, paktın imzalanmasını olumsuz karşılamıştır. Paktın imzalanmasından 1 gün
sonra, İngiltere’nin Atina temsilcisi Waterlow, Yunan basınına bir açıklama yaparak paktta
Bulgaristan’ın yer almamış olmasını eleştirmiştir. Waterlow, paktın Bulgaristan olmadan
yeterince güçlü olmayacağını belirtmiştir. Ancak, İngiltere’nin pakta olumsuz yaklaşmasının
asıl nedeni, Balkan devletlerinin herbiri üzerinde ayrı ayrı oluşturmak istediği diplomatik
etkinin azalacağından endişe etmiş olmasıdır.64

Bekleneceği gibi, İtalya paktın imzalanmasından rahatsız olmuştur.

Paktı imzalayan ülkelerde ise, Yunanistan dışında tepkiler olumlu olmuştur.
Yunanistan’da muhalefette bulunan Venizelos, paktın imzalanmasının Yunanistan ile İtalya
arasında sorun yaratabileceğini ifade etmiştir. Venizelos, bu düşüncelerini Sovyetler, İtalya,
Fransa ve İngiltere’nin Atina temsilcilerine de iletmiştir. Ayrıca, 22 Şubat 1934’de Başbakan
İsmet İnönü’ye de bir mektup göndererek, Balkan Paktı’yla ilgili rahatsızlığını belirtmiştir.
İsmet İnönü ise, Venizelos’a 6 Mart’ta gönderdiği cevapta, paktın yalnızca Balkan devletleri
arasında imzalanmış ve Balkanlar’la ilgili olduğundan İtalya’nın tepkisini çekmeyeceğini
belirtmiştir.65

AKADEMİK BAKIŞ DERGİSİ
Sayı 21, Temmuz - Ağustos - Eylül - 2010
Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler E-Dergisi

ISSN:1694-528X İktisat ve Girişimcilik Üniversitesi, Türk Dünyası
Kırgız- Türk Sosyal Bilimler Enstitüsü, Celalabat- KIRGIZİSTAN
http://www.akademikbakis.org


BALKAN PAKTI SONRASI TÜRKİYE-BALKAN DEVLETLERİ İLİŞKİLERİ
Yunanistan ’la İlişkiler

Yunanistan’ın Balkan Paktı’na katılmasından sonra, Türk-Yunan ilişkileri daha çok
Balkan Paktı üzerinden devam etmiştir. Balkan Paktı’nın kurulmasından, Atatürk’ün vefatına
kadar geçen dönemde Türkiye ile Yunanistan arasında imzalanan tek ikili anlaşma, 27 Nisan
1938 tarihinde, 14 Eylül 1933 tarihli antlaşmaya ek olarak imzalanmıştır.66

1934 yılından itibaren Yunanistan’da siyasi düzen yeniden bozulmaya başlamıştır. Sol
parti ve örgütlerin ayaklanmalarının artması üzerine Başbakan Tsaldaris diktatörlüğünü ilan
etmiştir. Ancak Tsaldaris, 1935 yılında ordu tarafından istifaya zorlanmışt ır. 1936 yılında
Metaxas başbakanlığa getirilmiştir. Metaxas da aynı yıl diktatörlüğünü ilan etmiş ve böylece
Yunanistan diktatörlükle yönetilmeye başlanmıştır.67

Yunanistan Başbakanı Yoannis Metaxas, 1937 Ekiminde Türkiye’yi ziyaret etmiş,
Mustafa Kemal Atatürk ile görüşmüştür.

Yunanistan’daki bu gelişmeler yanında, Türk-Yunan ilişkileri II.Dünya Savaşı’na
kadar aynı çizgide devam etmiştir. Yunanistan, II. Dünya Savaşı sırasında, 6 Nisan 1941’de
Nazi Almanyası’nın saldırısına uğramış ve 31 Mayıs 1941’de işgal edilmiştir.

Bulgaristan ’la ilişkiler

Yukarıda, Balkan Antant ı’na gidilirken Türkiye ile Bulgaristan arasındaki ilişkilerin
gergin olduğu ve Bulgaristan’ın Balkan Antantı’na katılmayı kabul etmediği belirtilmişti.
Bulgaristan’da 1935 yılında darbe ile diktatörlük yönetimi kurulmuştur. Bu diktatörlük
yönetiminin Bulgaristan’da yaşamakta olan Türkler’e baskı uygulaması da, Türk-Bulgar
ilişkilerine yeni sorunlar eklemiştir.

İki ülke arasındaki bu gerginlik, yaklaşık 2 yıl daha sürmüştür. 20 Nisan 1937
tarihinde Başbakan İsmet İnönü ve Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras Sofya’yı ziyaret
etmişlerdir. Bu ziyaretle birlikte, Türkiye-Bulgaristan ilişkileri yeniden bir iyileşme sürecine
girmiştir.68 Bu iyileşme süreci, 1938 Mayısı’nda Başbakan Celal Bayar ve Dışişleri Bakanı
Tevfik Rüştü Aras’ın Bulgaristan’ı ziyaretiyle devam etmiş ve bu girişimler sonucunda, 31
Temmuz 1938’de Bulgaristan ile Balkan Konseyi arasında Selanik Antlaşması

AKADEMİK BAKIŞ DERGİSİ
Sayı 21, Temmuz - Ağustos - Eylül - 2010
Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler E-Dergisi

ISSN:1694-528X İktisat ve Girişimcilik Üniversitesi, Türk Dünyası
Kırgız- Türk Sosyal Bilimler Enstitüsü, Celalabat- KIRGIZİSTAN
http://www.akademikbakis.org


imzalanmıştır.69 Bu antlaşma ile Türkiye-Bulgaristan sınırındaki silâhsızlandırılmış bölge
kald ır ılmışt ır.

Romanya’yla ilişkiler

1923 yılından 1934 Balkan Paktı’na kadar geçen sürede Türkiye ile Romanya arasında
iyi ilişkiler kurulmuş ve Romanya Balkan Paktı’ndaki yerini almışt ır.

1934’den sonra da Türkiye ve Romanya arasındaki bu iyi ilişkiler devam etmiştir. 5
Ekim 1935 tarihinde Köstence Limanı’ndan transit yararlanmak için bir protokol; 4 Eylül
1936’da da Dobruca Türkleri’nin göçlerini düzenlemek için bir sözleşme70 imzalanmıştır.

Türkiye ile Romanya arasındaki iyi ilişkiler, Montreux Konferansı’na da yansımış ve
Romanya Delegasyonu konferansta Türk tezlerini desteklemiştir.

1936 yılında Romanya’da Titulescu’nun görevden uzakla ştırılması, iki ülke arasındaki
ilişkileri bozmamış ve 1937 yılında Romanya’nın yeni Dışişleri Bakanı Victor Antonescu’nun
Ankara’ya yaptığı ziyaret Atatürk tarafından memnuniyetle karşılanmışt ır.

Yine 1937 yılının Mayıs ayında, Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras Bükreş’i ziyaret
etmiştir. Buna karşılık olarak, Romanya Kralı Carol da İstanbul’a gelmiştir.71

Dışişleri Bakanı Titulescu’nın 1936’da görevden alınmasıyla birlikte Romanya’nın
Almanya’ya yakınlaşmasına72 ve Balkan Antantı’yla ilişkilerinin zayıflamasına73 karşın,
Balkanlar’ı da kısa sürede içine alacak olan II.Dünya Savaşı’na kadar Türkiye ve Romanya
arasındaki ikili ilişkiler dostça devam etmiştir.

Yugoslavya’yla ilişkiler

1923 yılından Balkan Paktı’na kadar Türkiye ile Yugoslavya arasında kurulmuş olan
iyi ilişkiler, Yugoslavya’nın Balkan Paktı’na katılmasıyla daha da güçlenmiştir.

İki ülke arasındaki iyi ilişkiler, Balkan Paktı’ndan sonra da devam etmiştir. Türkiye ve
Yugoslavya arasında 6 Haziran 1934 tarihinde “Suçluların İadesi Mukavelenamesi”

AKADEMİK BAKIŞ DERGİSİ
Sayı 21, Temmuz - Ağustos - Eylül - 2010
Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler E-Dergisi

ISSN:1694-528X İktisat ve Girişimcilik Üniversitesi, Türk Dünyası
Kırgız- Türk Sosyal Bilimler Enstitüsü, Celalabat- KIRGIZİSTAN
http://www.akademikbakis.org


imzalanmıştır. 74 Bunu, 3 Temmuz 1934’de “Adli, Medeni ve Ticari İlişkilere Dair
Mukavelename” imzalanması izlemiştir.75

28 Ekim 1936’da Yugoslavya Başbakanı Stiyadinoviç Ankara’yı ziyaret etmiştir.
Yapılan görüşmelerde, iki ülke arasında samimi işbirliği siyasetinin sürdürülmesi üzerinde

durulmuştur.76

12 Nisan 1937’de ise, Başbakan İnönü ve Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras
Belgrad’ı ziyaret etmişlerdir.

Türkiye ile Yugoslavya arasındaki iyi ilişkiler, II.Dünya Savaşı’yla başlayacak olan
yeni sürece kadar bozulmadan devam etmiştir.

Arnavutluk’la ilişkiler

Yukarıda, Türkiye ile Arnavutluk arasındaki ilişkilerin 1931 yılından sonra tekrar
iyileşmeye başlamasına rağmen Arnavutluk’un Balkan Paktı’na katılmadığı belirtilmişti.
Balkan Paktı’nın imzalanmasından sonra Atatürk, Ruşen Eşref Bey’i Türkiye’nin Tiran
elçiliğine atamışt ır. Bu görevle Arnavutluk’a giden Ruşen Eşref Bey, güven mektubunu 15
Nisan 1934 tarihinde Kral Zogu’ya sunmu ştur. Kral Zogu da kabul sırasında, Arnavutlar’la
Türkler arasında asırlardır süren birlikteliğe vurgu yaparak, bu birlikteliğin izlerinin
Arnavutlar’ın üzerinden silinmeyeceğini belirtmiş ve Arnavutlar’ın Türkiye’ye “büyük
kardeş” gözüyle baktıklarını söylemiştir.

Arnavutluk, Nisan 1939’da İtalya tarafından işgal edilmiş ve Zogu ülkeden kaçmak
zorunda kalmıştır. Bu tarihe kadar, Türkiye-Arnavutluk ilişkileri aynı çizgide devam etmiştir.

SONUÇ

24 Temmuz 1923’de dünya devletleri tarafından tanınan yeni Türkiye Devleti, 29
Ekim 1923’de rejimini cumhuriyet olarak tanımlamış ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak
dünya sahnesindeki yerini almıştır.

Genç Türkiye Cumhuriyeti, kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün prensibi olarak barışı
benimsemiş ve dış politikasının temellerini de bu prensip üzerine kurmu ştur. İlk yıllarında

AKADEMİK BAKIŞ DERGİSİ
Sayı 21, Temmuz - Ağustos - Eylül - 2010
Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler E-Dergisi

ISSN:1694-528X İktisat ve Girişimcilik Üniversitesi, Türk Dünyası
Kırgız- Türk Sosyal Bilimler Enstitüsü, Celalabat- KIRGIZİSTAN
http://www.akademikbakis.org


hem barışı korumak hem de güvenliğini ve varlığını devam ettirmek amacını taşıyan Türkiye
Cumhuriyeti Devleti, kendisiyle yakın tarihi bağları olan Balkan ülkeleriyle de bu temeller
üzerine bir diplomasi yürütmeyi hedeflemiştir.

Bu amaçla, Lozan Antlaşması’ndan hemen sonra Balkan devletleriyle diplomatik
ilişkiler başlatılmış; güvenlik, ekonomi ve işbirliği temelli ikili anlaşmalar yapılmıştır. Bu
ikili anlaşmalarda, Balkan devletlerinin birbirleriyle olan ilişkileri ve genel olarak
Balkanlar’ın içinde bulunduğu politik durum da dikkate alınarak gerçekçi bir dış politika
izlenmeye çalışılmıştır.

1930’lara gelindiğinde, tüm dünyada kendini gösteren ekonomik bunalım ve hergün
biraz daha ciddileşen savaş tehlikesi Balkanlar’ı da etkilemiş ve bir işbirliğini zorunlu
kılmıştır. Bu dönemde, İtalya’nın Balkanlar üzerindeki etkisi giderek artmış, Arnavutluk ve
Bulgaristan’ ı da çekmeye başlamıştır. Bununla birlikte, tüm dünyada ortaya çıkan revizyonist
ve anti-revizyonist statükocu eğilimler Balkan devletleri arasında da yayılmaya başlamıştır.
İşte tüm bu etkenler, bölgede statükonun devamını amaçlayan Balkan devletleri arasında
ekonomik ve siyasi işbirliğini sağlayacak bir Balkan birliğinin kurulmasının yolunu açmıştır.
Bu işbirliğinin öncülüğünü de yine büyük oranda Türkiye yapmıştır.

6-10 Ekim 1930’da Atina’da toplanan Birinci Balkan Konferansı, 20-26 Ekim 1931’de
İstanbul’da toplanan İkinci Balkan Konferansı, 23-26 Ekim 1932’de Bükreş’te toplanan
Üçüncü Balkan Konferansı ve 5-11 Kasım 1933’de Selanik’te toplanan Dördüncü Balkan
Konferansı’nın ardından; 9 Şubat 1934’de Atina’da; Türkiye, Yunanistan, Yugoslavya ve
Romanya arasında Balkan Paktı imzalanmıştır.

Paktın temel amacı, Balkan devletlerinin revizyonist ve yayılmacı girişimlere karşı
kendilerini koruma istekleridir. Pakt, İkinci Dünya Savaşı öncesinde revizyonist-yayılmacı
ülkelere karşı, üye ülkeler arasında sınırlı da olsa bir güçbirliği oluşturmuş ve Türkiye’nin
uluslararası alandaki prestijini güçlendirmiştir.

Türkiye, Paktın imzalanmasından sonra da birçok sorunun çözümünde diğer Balkan
devletleriyle ortak hareket etmeye özen göstermiştir. Ancak, İtalya ve Almanya’nın yayılmacı
tutumu Türkiye’nin güvenliği açısından Balkan Paktı dışında bazı girişimlerde bulunmasını
zorunlu kılmıştır. Özellikle, Balkan Paktı kurulduktan bir ay kadar sonra Mussolini’nin
“İtalya’nın geleceğinin Afrika ve Asya’da olduğu” şeklindeki açklamaları ve ertesi yıl

AKADEMİK BAKIŞ DERGİSİ
Sayı 21, Temmuz - Ağustos - Eylül - 2010
Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler E-Dergisi

ISSN:1694-528X İktisat ve Girişimcilik Üniversitesi, Türk Dünyası
Kırgız- Türk Sosyal Bilimler Enstitüsü, Celalabat- KIRGIZİStAn
http://www.akademikbakis.org


Etiyopya’yı (Habeşistan) işgal etmesi, Türkiye’nin kaygılarını artırmıştır. Bunun sonucu
olarak Türkiye, İngiltere ve Fransa ile de yakınlaşmaya başlamıştır.

1935’de İtalya’nın Habeşistan’ı işgal etmesinin ardından; 28 Ekim 1936’da
Yugoslavya Başbakanı Stiyadinoviç’in Ankara’yı ziyareti, 12 Nisan 1937’de Başbakan İnönü
ve Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras’ın Belgrad’ı ziyeretleri, 1937 ve 1938 yıllarında
Türkiye Başbakanı ve Dışişleri Bakanı’nın Bulgaristan’ı ziyareti, 1937 yılında Yunanistan
Başbakanı Yoannis Metaxas’ın Türkiye’yi ziyareti, yine 1937’de Romanya Dışişleri Bakanı
Victor Antonescu’nun Ankara’yı ziyareti ve Tevfik Rüştü Aras’ın Bükreş’i ziyaret etmesi ile
devam eden Türkiye-Balkan devletleri ilişkilerinin yanında; Türkiye, İngiltere ve Fransa ile
ilişkilerini de geliştirmeye devam etmiştir.

Nisan 1939’da İtalya’nın Arnavutluk’u işgalinden sonra bu politikasına hız veren
Türkiye, İngiltere ile karşılıklı garanti anlaşmasına varmıştır. İkinci Dünya Savaşı’nın
başlamasından kısa bir süre sonra da İngiltere ve Fransa ile “Üçlü İttifak”ı imzalamıştır. Bu
işbirliği, Türkiye’yi Batı blokuna yakınlaşt ıran ilk önemli adım olmuştur.77

Türkiye’nin, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Batı ülkeleri ile olan bu işbirliği artmış
ve yaklaşık 50 yıl sürecek olan Soğuk Savaş döneminde tercihini Batı blokundan yana
kullanmıştır.

KAYNAKLAR

Resmi Yayınlar

Düstur

3.Tertip, Cilt 6
3.Tertip, Cilt 7
3.Tertip, Cilt 10
3.Tertip, Cilt 11
3.Tertip, Cilt 12
3.Tertip, Cilt 14
3.Tertip, Cilt 15
3.Tertip, Cilt 17

AKADEMİK BAKIŞ DERGİSİ
Sayı 21, Temmuz - Ağustos - Eylül - 2010
Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler E-Dergisi

ISSN:1694-528X İktisat ve Girişimcilik Üniversitesi, Türk Dünyası
Kırgız- Türk Sosyal Bilimler Enstitüsü, Celalabat- KIRGIZİSTAN
http://www.akademikbakis.org


Gazeteler78

Cumhuriyet
Hakimiyet-i Milliye
Makaleler

BARLAS, Dilek, “Turkish Diplomacy in the Balkans and the Mediterranean, Opportunities
and Limits for Middle-Power Activism in the 1930’s”,
Journal of Contemporary History,
vol.40, no.3, 2005, s.441-464

SHPUZA, Gazmend, “Atatürk ve Arnavutluk-Türkiye İlişkileri”, Atatürk Yolu, Cilt 2, Sayı 6,
Ankara: Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü, 1990, s.335-347

SHPUZA, Gazmend, “1928-1930 Yıllarında Arnavut-Türk İlişkileri”, Atatürk Yolu, Cilt 5,
Sayı 19, Ankara: Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü, 1997, s.303-313

TÜRKEŞ, Mustafa, “ The Balkan Pact and Its Immediate Implications for the Balkan States,
1930-1934”,
Middle Eastern Studies, vol.30, no.1, 1994, s.123-144

Kitaplar

AKŞİN, Aptülahat, Atatürk’ün Dış Politika İlkeleri ve Diplomasisi, Ankara: Türk Tarih
Kurumu, 1991

AKŞİN, Sina-FIRAT, Melek, “İki Savaş Arası Dönemde Balkanlar (1919-1939)”, Balkanlar
(ed. İsmail SOYSAL), İstanbul: Ortadoğu ve Balkan İncelemeleri Vakfı (OBİV), 1993, s.97-
127

ARAS, Tevfik Rüştü, Görüşlerim, İstanbul: Semih Lütfi Kitabevi

ARI, Kemal, Büyük Mübadele: Türkiye’ye Zorunlu Göç, İstanbul: Tarih Vakfı Yurt
Yayınları, 2003

ARMAOĞLU, Fahir, 20.Yüzyıl Siyasi Tarihi: 1914-1980, 4.baskı, İstanbul: Türkiye İş
Bankası, 1987

BARLAS, Dilek, “Türkiye’nin 1930’lardaki Balkan Politikası”, Çağdaş Türk Diplomasisi:
200 Yıllık Süreç, (Editör: İsmail SOYSAL), Ankara: Türk Tarih Kurumu, 1999, s.361-373.

BİLGE, Suat, Büyük Düş: Türk Yunan Siyasi İlişkileri, Ankara: 21.Yüzyıl Yayınları, 2000

AKADEMİK BAKIŞ DERGİSİ

Sayı 21, Temmuz - Ağustos - Eylül - 2010
Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler E-Dergisi

ISSN:1694-528X İktisat ve Girişimcilik Üniversitesi, Türk Dünyası
Kırgız- Türk Sosyal Bilimler Enstitüsü, Celalabat- KIRGIZİStAn

http://www.akademikbakis.org

CASTELLAN, Georges, Balkanların Tarihi: 14-20.Yüzyıl, (Çev. Ayşegül Yaraman
Başbuğu), İstanbul: Milliyet Yayınları, 1993

ESMER, Ahmet Şükrü, Siyasi Tarih: 1919-1939, Ankara: SBF Yayınları, 1953

FIRAT, Melek, “Yunanistan’la İlişkiler”, Türk Dış Politikası: 1919-1980 (Editör: Baskın
ORAN), 6.baskı, İstanbul: İletişim, 2002, s.325-356.

GÖNLÜBOL, Mehmet - SAR, Cem, Atatürk ve Türkiye’nin Dış Politikası: 1919-1938,

Ankara: Atatürk Araştırma Merkezi, 1990

GÖNLÜBOL, Mehmet, Olaylarla Türk Dış Politikası (1919-1965), Ankara: Ankara
Üniversitesi, 1969

HATİPOĞLU, Murat, Yakın Tarihte Türkiye ve Yunanistan: 1923-1954, Ankara: Siyasal
Kitabevi, 1997

Lozan Barış Konferansı: Tutanaklar, Belgeler (Çev.Seha L. Meray), Cilt 1, (I-II), İstanbul:
Yapı Kredi, 1993

ÖZTÜRK, Kazım, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetleri ve Programları, İstanbul: Ak
Yayınları, 1968

SOFUOĞLU, Adnan, Fener Rum Patrikhanesi ve Siyasi Faaliyetleri, İstanbul: Turan
Yayıncılık, 1996

SOYSAL, İsmail, Türkiye’nin Siyasal Antlaşmaları, Ankara: Türk Tarih Kurumu, 1983

T.C. Dış Politikasında 50 Yıl: Cumhuriyetin İlk 10 Yılı ve Balkan Paktı (1923-1934),

Ankara: T.C. Dışiş leri Bakanlığı, 1973

24

1

Kazım ÖZTÜRK, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetleri ve Programları, İstanbul: Ak Yayınları, 1968, s.75

2

   a.g.e., s.111-112

3

   a.g.e., s.118

4

   a.g.e., s.160

5

   Dilek BARLAS, “Türkiye’nin 1930’lardaki Balkan Politikası”, Çağdaş Türk Diplomasisi: 200 Yıllık Süreç,
(Editör: İsmail SOYSAL), Ankara: Türk Tarih Kurumu, 1999, s.361

6

   İsmail SOYSAL, Türkiye’nin Siyasal Antlaşmaları, Ankara: Türk Tarih Kurumu, 1983, s.69

7

   Düstur, 3.Tertip, Cilt 14, s.25

8

   Melek FIRAT, “Yunanistan’la İlişkiler”, Türk Dış Politikası 1919-1980, (Editör: Baskın ORAN), İstanbul:
İletişim, 2002, s.335-336

9

   Düstur, 3.Tertip, Cilt 14, s.258-261

10

   Adnan SOFUOĞLU, Fener Rum Patrikhanesi ve Siyasi Faaliyetleri, İstanbul: Turan Yayıncılık, 1996,
s.334

11

   Görüşmelerle ilgili ayrıntılar ve raporlar için bkz. Lozan Barış Konferansı: Tutanaklar, Belgeler, Cilt 1,
Kitap 1 (Çev.Seha L. Meray), İstanbul: Yapı Kredi, 1993 (3.bsm), s.325-320

12

   Suat BİLGE, Büyük Düş: Türk Yunan Siyasi İlişkileri, Ankara: 21.Yüzyıl Yayınları, 2000, s.253

13

   Melek FIRAT, a.g.e., s.335

14

   Düstur: 3.Tertip, Cilt 14, s.205-206

15

   Kemal ARI, Büyük Mübadele: Türkiye’ye Zorunlu Göç, İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2003, s.18

16

   Kazım ÖZTÜRK, a.g.e., s.76

17

   İsmail SOYSAL, a.g.e., s.659

18

   Georges CASTELLAN, Balkanların Tarihi: 14-20.Yüzyıl, (Çev. Ayşegül Yaraman Başbuğu), İstanbul:
Milliyet Yayınları, 1993, s.440

19

   Milletler Cemiyeti, konuyu La Haye Daimi Adalet Divanı’na taşımış, Adalet Divanı ise konuyla ilgili
görüşünü 21 Şubat 1925 tarihinde bildirmiştir. Ancak, bu görüş taraflar arasındaki soruna çözüm getirmemiştir.
La Haye Daimi Adalet Divanı’nın konuyla ilgili görüşü için bkz. Mehmet GÖNLÜBOL, Cem. SAR, Atatürk
ve Türkiye’nin Dış Politikası: 1919-1938, Ankara: Atatürk Araştırma Merkezi, 1990, s.57

20

   T.C. Dış Politikasında 50 Yıl: Cumhuriyetin İlk 10 Yılı ve Balkan Paktı (1923-1934), Ankara: T.C.
Dışişleri Bakanlığı, 1973, s.194

21

   Melek FIRAT, a.g.e., s.343

22

   Mehmet GÖNLÜBOL, Olaylarla Türk Dış Politikası (1919-1965), Ankara: Ankara Üniversitesi, 1969, s.70

23

   Kazım ÖZTÜRK, a.g.e., s. 118

24

   Mehmet GÖNLÜBOL, a.g.e., s.66

25

   Düstur, 3. Tertip, Cilt 11, s.1940-1966

26

   Düstur, 3.Tertip, Cilt 12, s.29-43

27

   Fahir ARMAOĞLU, 20.Yüzyıl Siyasi Tarihi: 1914-1980, Ankara: İş Bankası, 1987, s.326

28

   Murat HATİPOĞLU, Yakın Tarihte Türkiye ve Yunanistan: 1923-1954, Ankara: Siyasal Kitabevi, 1997,
s.136

29

   Düstur, 3.Tertip, Cilt 15, s.195

30

   Mustafa TÜRKEŞ, “The Balkan Pact and Its Immediate Implications for the Balkan States, 1930-1934”,
Middle Eastern Studies, vol.30, no.1, 1994, s.131

31

   a.g.m., s.130

32

   Aptülahat AKŞİN, Atatürk’ün Dış Politika İlkeleri ve Diplomasisi, Ankara: Türk Tarih Kurumu, 1991,
s.245

33

   Düstur, 3.Tertip, Cilt 7, s.1376-1377; İsmail SOYSAL, a.g.e., s.255-263

34

   Düstur, 3. Tertip, Cilt 10, s.1439-1456

35

   Kazım ÖZTÜRK, a.g.e., s. 118

36

   Ahmet Şükrü ESMER, Siyasi Tarih: 1919-1939, Ankara: SBF Yayınları, 1953, s.212

37

   Düstur, 3.Tertip, Cilt 15, s. 117-119

38

   Aptülahat AKŞİN, a.g.e., s.247

39

Sina AKŞİN-Melek FIRAT “İki Savaş Arası Dönemde Balkanlar”, Balkanlar, (Editör: İsmail SOYSAL),
İstanbul: Ortadoğu ve Balkan İncelemeleri Vakfı (OBİV), 1993, s. 114-115

40

   Kazım ÖZTÜRK, a.g.e., s.76

41

   Düstur, 3.Tertip, Cilt 11, s.1396-1436

42

   Düstur, 3.Tertip, Cilt 12, s.119-123

43

   Aptülahat Akşin, a.g.e., s.239

44

   Düstur, 3.Tertip, Cilt 15, s.189-195

45

   Düstur, 3.Tertip, Cilt 7, s.162-163

46

   Düstur, 3.Tertip, Cilt 15, s.199-207

47

   Aptülahat AKŞİN, a.g.e., s.241

48

Sina AKŞİN-Melek FIRAT, a.g.e., s. 104

49

Düstur, 3.Tertip, Cilt 6, s.203-218

50

   Gazmend SHPUZA, “Atatürk ve Arnavutluk-Türkiye İlişkileri ”, Atatürk Yolu, Cilt 2, Sayı 6, Ankara: Ankara
Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü, 1990, s.339-340

51

   Gazmend SHPUZA, “1928-1930 YıllarındaArnavut-Türkİlişkileri”, Atatürk Yolu, Cilt 5, Sayı 19, Ankara:
Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü, 1997, s.312

52

   Dilek BARLAS, “Turkish Diplomacy in the Balkans and the Mediterranean, Opportunities and Limits for
Middle-Power Activism in the 1930’s”, Journal of Contemporary History, vol.40, no.3, 2005, s.444

53

   Dilek BARLAS, , “Türkiye’nin 1930’lardaki...”, s.361-362

54

   Mustafa TÜRKEŞ, a.g.m., s.132; Mehmet GÖNLÜBOL-Cem SAR, a.g.e., 96; Murat HATİPOĞLU, a.g.e.,
s.160

55

   İsmail SOYSAL, a.g.e., s.661

56

   Mehmet GÖNLÜBOL, a.g.e., s. 104

57

   Cumhuriyet, sayı 2645, 15 Eylül 1931

58

   Cumhuriyet, sayı 2652, 24 Eylül 1931

59

   Hakimiyet-i Milliye, sayı 3683, 1 Teşrinievel 1931

60

   Mehmet GÖNLÜBOL-Cem SAR, a.g.e., s.97

61

   Düstur, 3.Tertip, Cilt 15, s.185-186

62

   Mustafa TURKEŞ, a.g.m., s. 133

63

   a.g.m., s.134

64

   a.g.m., s.137

65

   a.g.m., s.138

66

   Düstur, 3.Tertip, Cilt 19, s.443-444; İsmail SOYSAL, a.g.e., s.588-591

67

   Sina AKŞİN-Melek FIRAT, a.g.e., s.117-118

68

   Aptülahat AKŞİN, a.g.e., s.248-250

69

   a.g.e., s.249

70

   Düstur, 3.Tertip, Cilt 18, s.74-79

71

   a.g.e., s.240

72

   Tevfik Rüştü Aras’ın konuyla ilgili değerlendirmeleri için bkz.Tevfik Rüştü ARAS, Görüşlerim, İstanbul:
Semih Lütfi Kitabevi, s.46-47

73

   Ahmet Şükrü ESMER, a.g.e., s.241

74

   Düstur, 3.Tertip, Cilt 17, 2.basım, Ankara: Başvekâlet, 1955, s.139-150

75

   Düstur, 3.Tertip, Cilt 17, s.129-137

76

   Aptülahat AKŞİN, a.g.e., s.244

77

Dilek BARLAS, a.g.e., s.367

78

Gazetelerin tarihleri ve sayıları ilgili yerlerde dipnotlarla belirtilmiştir.